[title]
Emin olun ki Hollywood’da birilerinin asistanı şu an telefonlara sarılmş, toplama kampından sağ salim kurtulanların öyküsünü anlatan bu filmin yeniden çevrim haklarını almaya uğraşıyordur. Es geçilemeyecek kadar iyi bir hikâye söz konusu ne de olsa. Ama siz siz olun, bu filmin yeniden çevrimi için beklemeyin.
Almanya’nın Kate Winslet’a cevabı diye kolayca tarif edebileceğimiz Nina Hoss, savaşın son günlerinde yüzünden vurulduktan sonra ölüme terk edilen bir kadın rolünde. Başı neredeyse tamamen sargılarla sarılı ve bir mumyayı andırıyor. Tüm bunlar toplama kampından sağ kurtulmasına engel olmuyor. Plastik cerrahi ameliyatı geçiren Nelly yıllar sonra bir şarkıcı olarak Berlin’e dönüş yapıyor. Tüm ailesi katledilmiş, geriye bir tek kocası Johnny (Ronald Zehrfeld) kalmış. Nelly, Johnny’yi bulduğunda, yüzü ameliyat sonrası ciddi şekilde değişen karısını tanımıyor ve sonrasında ikili arasında tehlikeli bir oyun başlıyor.
Johnny, karşındakinin asıl kimliğinden habersiz bir şekilde, bu kadını karısı gibi göstererek Nelly’nin mirasına çökme amacında. Nelly ise Nazilere onu teslim edenin kocası olduğundan şüphelendiğinden, olayın gerçek yüzünü öğrenmek için oyunu sürdürmeye devam ediyor. Yer yer film noir’ları hatırlatan bu hayli karmaşık ve duygusal gerilim, Christian Petzold’un ustalık döneminin geldiğinin de habercisi. Nina Hoss, ayaklarını sürüye sürüye yürüyüşü ve ürpertici yüz ifadesiyle, yaşayan bir ölüyü andırıyor ve bu rolü inanılmaz bir maharetle kotarıyor. Cath Clarke