[title]
Hollywood’un en iyi diyalog yazarı kim diye sorsanız, oyunu Noah Baumbach’a basıp geçenler mutlaka çıkacaktır. Formunun zirvesine, New York’un yazar-çizer tayfasını ya da onların ‘rahatsız’ çocuklarını anlattığı zamanlarda çıkar Baumbach. Her biri incelikle çizilmiş bu karakterler neredeyse istisnasız biçimde gevezedir. New York kaldırımlarında yürürken ya da bir kafe köşesinde, kendileri ve ilişkileri hakkında hızlı hızlı konuşmaya bayılırlar. New York zaten Baumbach’ın her filminde başlı başına bir karakterdir. Hâl böyle olunca da Baumbach’ın adının sürekli Woody Allen’la anılması kaçınılmaz olur.
Radarımıza ilk olarak İstanbul Film Festivali’nde takılan ‘While We’re Young’ Woody Allen muhabbetlerini daha da artıracağa benziyor. Baumbach başrolü en sevdiği oyunculardan Ben Stiller’la birlikte, ‘Girls’ün Adam’ı olarak tanıdığımız Adam Driver’a veriyor. Ben Stiller’ın canlandırdığı Josh, orta yaşın getirdiği rutinleşmeyi hem ilişkisinde hem profesyonel hayatında yaşayan bir X kuşağı mensubu; uzun yıllardır bitiremediği belgeseliyle uğraşırken hayatındaki diğer her şeyi boşvermiş. Karısı Cornelia’yla (Naomi Watts) birlikte geceleri akıllı telefon ekranına kilitleniyorlar. Akranlarının bebekli partileri de onları dünyaya bir hayli yabancılaştırıyor. Tam bu sırada hayatlarına, New York’un hipster ortamlarından fırlayan, enerji patlaması yaşayan bir çift giriyor. Josh gibi belgeselci olmak isteyen Jamie (Adam Driver) ve onun kadar hayat dolu Darby (Amanda Seyfried), orta yaşlı çiftimizin yaşam enerjisini bir anda yükseltiyor. Josh giyim kuşamını değiştirip hip şapkalar takmaya, Cornelia hip-hop dersleri almaya başlıyor. Ne var ki sonrasında Josh, bu doğayla ve etrafındakilerle barışık gibi gözüken Y kuşağı gençlerinin de sahte yanlarını keşfedip orta yaş krizine geri dönüyor.
Baumbach’ın standartlarına göre biraz şematik ve yer yer tahmin edilebilir kalan senaryonun en kuvvetli tarafı, Josh ve Cornelia’nın yaşadığı krize hiçbir çözüm yolu sunmamasında yatıyor. Baumbach X kuşağına da Y kuşağına da aynı mesafede yaklaşıyor, iki taraftan da lafını esirgememekle birlikte, yeri geldiğinde herkese şefkat gösteriyor. Woody Allen tarzı, mizahını diyaloglarından çıkaran bir New York’lu bohem öyküsü denebilir ‘While We’re Young’ için. Salondan çıkarken, sırf New York’un bohem çevrelerinin bunalımlarına dair değil, günümüz şehir hayatına ve yaşla beraber hayatımıza ister istemez giren değişikliklere ilişkin de izlenimler silsilesi bırakıyor size. Daha fazlasına da gerek yok zaten.
