[title]
Feminizm de bir yere kadar. Disney, kendini beğenmiş prenseslerin güçlü kadın figürlerine dönüşerek masalların altını üstüne getirmesinden sıkılmış olmalı. ‘Frozen / Karlar Ülkesi’ (2013) ve ‘Into the Woods / Sihirli Orman’ın (2014) ardından Kenneth Branagh’ın yönettiği, gösterişli ve fazlasıyla tatlı Cinderella ile tekrardan başa dönüyoruz. Bu, yeni Cinderella filminde mikroskobik beller, kabarık elbiseler ve mutlu sonlar göreceğimiz anlamına geliyor.Film, Ella’nın pastoral bir coğrafyada geçen çocukluğunu anlatan sahnelerle başlıyor. Ella’nın annesi ölüm döşeğindeyken kızına melek gibi gülümseyerek “Cesur ve nazik ol.” diyor. Bu da Ella’nın hayatı boyunca tatlıca gülümsemesine, ev hayvanı olarak baktığı faresine şarkılar söylemesine neden oluyor aslında. Cate Blanchett, Ella’nın kötü kalpli üvey annesi Lady Tremaine rolünde harika bir performans sergiliyor.Filmin klasik masala oldukça sadık bir uyarlama olduğunu söylemek mümkün. Fakat Branagh ve senarist Chris Weitz, Lady Tremaine’in geçmişine dair iyi bir öykü yazdıkları için onu tek boyutlu bir kötü karakter olmaktan çıkarıyorlar. Dul kalan ve ilk kocası tarafından ihanete uğrayan Lady Tremaine’in şimdiki kocası da hâlâ ilk karısına âşık bir adam olarak karşımıza çıkıyor.Gerisini biliyorsunuz. Helena Bonham Carter, Peri Anne rolünde oldukça komik. Şımarık ve acımasız kadınlar olarak tasvir edilen üvey kız kardeşlerin iç dünyaları ise kendilerinden daha çirkin. 1950 yapımı Disney animasyonunda Cinderella bir aristokratın kızıydı. Burada ise halktan, sıradan biri olarak karşımıza çıkıyor. Küçük bir krallığın varisi olan yakışıklı prens ise seveceği kadınla evlenmeyi aklına koymuş biri, suratsız bir gösterişçi değil. Kısaca Cinderella’da her şey fazlasıyla tatlı ve zararsız. Belki de bu yüzden keşke Cinderella daha fazla zorluk aşıp mutlu sona kavuşsaydı diye içinizden geçirmeden edemiyorsunuz. Cath Clarke