[title]
Sürükleyici bağımsız gerilim filmi ‘Green Room’un odağında The Ain’t Rights adlı bir punk grubu var. Turnelerinde kullandıkları harap haldeki minibüsleri için başkalarının arabalarından benzin çalan bir grup The Ain’t Rights. Günlerden bir gün Oregon’daki leş bir barda verdikleri konser esnasında skinhead’lerle aralarında husumet çıkınca, soyunma odasına sığınırlar ve olaylar gelişir…
Film tam da bu noktada ilginçleşmeye başlıyor ve şiddeti beslediği kadar sanatı da besleyebilecek bir öfkeye dair akıllıca bir yapıma dönüşüyor. Bu ikisinin arasındaki ince çizginin metaforu ise grubun soyunma odasının kapısı. Patrick Stewart’ın canlandırdığı mekân sahibi, beyaz ırkın üstünlüğüne inanan, korkutucu bir figür. O daha parmağını bile oynatmadan, grubu sahneden indirmek için harekete geçiyorlar. Kolların parçalandığı, vücutların doğrandığı efektleri eski usul yöntemler kullanarak yaratmayı başaran makyaj ekibini ise özellikle tebrik etmek gerek. Bu gibi kısıtlamalarla özgürleşen vahşi bir film ‘Green Room’, izlemeye kesinlikle değer.
'Green Room (Dehşet Odası)' 14 Nisan'da vizyonda.