[title]
Günümüz Amerikan sinemasının en büyük yönetmenlerinden Paul Thomas Anderson’ın, postmodern edebiyatın kült romancısı Thomas Pynchon’ın aynı adlı eserinden uyarladığı ‘Inherent Vice’, takip etmesi zor, oldukça karmaşık bir öyküye sahip. Bir doktor muayenehanesindeki küçük bir odada dedektiflik bürosu bulunan Doc, salaş kıyafetler giyen, pasaklı ve kafası sürekli dumanlı gezen bir dedektiftir. Bir gün eski kız arkadaşı Shasta ondan kayıplara karışan yeni erkek arkadaşı Mickey Wolfmann’ı bulması için yardım ister. Doc, Mickey’i bulmak için çıkacağı yolculukta birçok farklı karakterle karşılaşır. Karakterlerin hikâyeleri belirli noktalarda kesişse de Doc, kendini işin içinden çıkılması zor bir düğümün içinde bulacaktır.
Joaquin Phoenix’in büyük bir başarıyla canlandırdığı Doc karakterinin karmaşık gizemli olayların içinde yolunu bulmaya çalışmasını anlatan yapım, kara filmle akrabalık bağı bulunan ama türün geleneklerini alt üst eden bir estetik anlayışa sahip. Seyirciyi bilgi bombardımanına tutan, uzun planlarla çekilmiş diyaloglu sahneler tıpkı Doc’un yaşadığı gibi izleyicinin de zihnini bulandırmaya çalışıyor. 1970’li yılların başında, yani ABD’nin Vietnam Savaşı, Watergate skandalı gibi büyük toplumsal travmalar yaşayacağı bir dönemin eşiğinde geçen öykü, artık anlam arayışının anlamsızlaştığı bir dönemin tasvirini yapıyor. Aynı zamanda çiçek çocuklar mitinin de yerle bir olduğu dönemi ele alan film artık mantığın işlemediği bir dünyada kendini kaybolmuş ve yalnız hisseden karakterlerinin peşine düşüyor. Bir yandan da hüzünlü bir nostaljiyle örülü olan film, slapstick komediye kayan sahneleri ve absürt mizah anlayışıyla şimdiden kült bir klasik olmaya aday.
Paul Thomas Anderson röportajı
Ayın en çok merak edilen filmlerinden biri kuşkusuz ‘Inherent Vice’. Ama peşin peşin uyaralım; izlemesi pek de kolay değil. Paul Thomas Anderson, ‘The Master’ sonrasında çektiği ilk film olan, Thomas Pynchon’ın romanından uyarladığı ‘Inherent Vice’ı anlatıyor.