[title]
Filmin tanıtıma Lars von Trier’in “Sizi karanlık hayal gücümün perdelerini aralayıp ardındaki anlık bir görüntüyü algılamaya, korkularımın doğasına ve Antichrist’ın derinliğine davet ediyorum” sözleriyle başlamayı görev bildik. Umutsuz ve acılı bir çift, orman içinde cenneti andıran, her şeyden uzak evlerine çekilir. Kırık kalplerini ve problemli evliliklerini tamir etmeyi amaçlarlar; fakat doğanın pençesine kapılarak bambaşka bir yola sürüklenirler.
Ingmar Bergman gibi isimler Kuzey sinemasının sıradışı algısının en büyük habercisiydi. Genç yönetmenlerin işleriyle ise festival programları sayesinde içli dışlı olduk. Yönünü yüksek enlemlere çeviren izleyici, Kuzeyli sinemacıların sakatlıktan aşka her konuyu tüm psikolojik yönleriyle ele alışına hayran kaldı. Trier, eski işleri de göz önüne alındığında bu anlamda en çok ses getiren isim. Kendisi Anrichrist’in senaryosunu depresif bir döneminde, hatta kendini iyileştirmesini umarak kaleme almaya başlamış. Hatta “Senaryo, büyük ilgi görmeden yazıldı ve filme alındı. Fiziksel ve entellektüel kapasitemin yarısını kullandım” gibi itirafları da var. Ama lafın sonunu “Hiç bir durumda Antichrist için bir özrüm yok. Aksine, sinemaya olan inancım bu filmle ortaya çıkıyor. Ve bu filmi kariyerimin en önemli filmi olarak görüyorum” noktasına getirerek izleyiciyi meraklandırmayı başarıyor. Eleştirmenler filmin iyi ya da kötü olduğu noktasında çatışsa da karakterlerin acılarını bire bir yansıttığı konusunda hemfikir. Trier’in bunu başarmadaki gücü önceki işlerinden de aşikar. Bu durumda özellikle gerilim tutkunlarının markaja almasında fayda var.