[title]
Serseri bir oğlan, bir Olimpiyat şampiyonu, 2. Dünya Savaşı’nda esir kampından kurtulmuş bir kahraman… Hollywood’un Louis Zamperini’nin inanılmaz hayat öyküsünü sinemaya uyarlamak için neden bu kadar beklediğini anlamak zor. Angelina Jolie’nin üçüncü yönetmenlik denemesi bizi insan ruhunun gücüne inandırmaya çalışan, çok iyi çekilmiş eski usul bir 2. Dünya Savaşı dramı.Jack O’Connell’ın mücadeleci enerjisi daha onu gördüğümüz ilk sahnede izleyiciye geçiyor. Henüz 26 yaşındayken B-24 model bir uçakla Japon uçaklarını vurduğunu gördüğümüz Zamperini’nin yaşamını geriye dönüşlerle izliyoruz. Kaliforniya’da zamparalık yaptığını, fakir bir İtalyan ailenin çocuğuyken 13 yaşındayken koşuya merak saldığını görüyoruz. 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları’nda 5000 metrede altın madalya kazanarak Hitler’in gözüne nasıl girdiğine şahit oluyoruz.Zamperini’nin uçağı Japonlar tarafından vurulup düştükten sonra okyanus ortasında iki arkadaşıyla beraber mahsur kaldığı bölüm yaratıcı bir anlatıma sahip değil. Tek bir filme yetebilecek kadar malzeme barındıran bu bölümü yeterince iyi kullanamayan Jolie filmin ikinci kısmında ise dramın dozunu iyice artırıyor. 47 gün denizde mahsur kaldıktan sonra Japonlar tarafından esir alınıyorlar. ‘Kuş’ lakaplı psikopat bir Japon askeri tarafından işkence gören Zamperini bir süre sonra onun evcil hayvanına dönüşüyor. Bu bölümde şiddet ne kadar grafik bir şekilde gösterilse de ‘Kuş’ karakterinin tasviri onu bir noktadan sonra tehlikeli biriymiş gibi hissetmenize engel oluyor.Görüntü yönetiminde Roger Deakins, senaryoda Coen Kardeşlerle çalışan Jolie kendi dalında usta isimlerle bir araya gelse de filmi tam olarak istediği etkiyi yakalayamıyor. Dünya üzerindeki cehennemi görmüş bir adam nasıl oluyor da ayakta kalmayı başarıyor? Bunun cevabını filmde bulamıyorsunuz. Cath Clarke