[title]
Genç senarist ve yönetmen Damien Chazelle, Oscar ödüllü ‘Whiplash’in ardından yine müzik dünyasında geçen bir filme imza atıyor. Romantik, oldukça stilize ve fazlasıyla yaratıcı ‘La La Land’ çok fazla karşımıza çıkmayan türde bir müzikal. ‘Les parapluies de Cherbourg / Cherbourg Şemsiyeleri’ (1964) ve ‘Singin’ in the Rain / Yağmur Altında’ (1952) müzikallerini hatırlatan, romantik bir aşk hikâyesini tüm iniş çıkışlarıyla yoğun bir şekilde anlatan bir film ‘La La Land’.
‘La La Land’ kendilerini bize hayran bırakan iki yıldıza sahip: Ryan Gosling’in canlandırdığı Sebastian kendi caz kulübünü açmayı hayal eden bir piyanist, Emma Stone’un canlandırdığı Mia ise bir kafede baristalık yaparken kendi oyunlarını sahneye koyma hayalleri kuran hevesli bir oyuncu. Öykü kıştan sonbahara oradan tekrardan kışa dönerken, ikili tanışıyor, tartışıyor, flörtleşiyor, birbirine âşık oluyor ve kişisel tutkularıyla romantik hayalleri arasında büyüyen çatışmalarla yüzleşiyorlar.
Film günümüzde geçmesine rağmen 1950’lerde çekilmiş gibi bir havaya sahip. Filmin oyun içinde oyun sunan yapısı, David Lynch’in Hollywood’u anlatan ‘Mulholland Drive / Mulholland Çıkmazı’ (2001) ya da Terrence Malick’in ‘Knight of Cups’ (2015) filmlerini hatırlatıyor. Fakat ‘La La Land’ daha tatlı ve cömert bir film. Sanatsal iddia ile sulu bir romantizmin bir arada var olabileceğini gösteriyor.