[title]
Önce ‘Django Unchained’, ardından ‘12 Years A Slave’in çıkışıyla Amerika’nın geçmişiyle yüzleşmeye duyduğu heves hakkında çok yazıldı-çizildi. Ama yönetmen Steve McQueen, Quentin Tarantino’nunkine benzer bir tutumla bu atılımın sahte bir güven verdiğinin farkında: ‘12 Years A Slave’in geçmişle barışma, geçmişi affettirme veya köleliği tarihe gömme gibi bir amacı yok. Filmin tarzı teknik olarak geleneksel olabilir ama bakış açısı uzlaşmaya tamamen kapalı.
New York’ta özgür bir adamken ailesinden koparılıp kendini Güney’de satılık bir köle olarak bulan Solomon Northrup karakteri, Chiwetel Ejiofor’un performansıyla mesafeli ve daima tetikte bir izlenim veriyor. Takdir edilesi insaniyetteki köle sahiplerinden (Benedict Cumberbatch) gaddar köle efendilerine (Michael Fassbender) tarladan tarlaya uzanan hikâyesini izliyoruz.
‘Hunger’ ve ‘Shame’in yönetmeninden beklenileceği gibi karşımızda Spielberg’vari bir ağlama duvarı yok; ama soğuk bir sanat filmi olduğunu da sanmayın ‘12 Years A Slave’in. McQueen kazığı bu iki bölgenin arasında bir yerlere dikmiş: Hans Zimmer’ın yoğun duygulu müzikleri filmi dramın salya-sümüklü diplerine itse de, görsellikteki teknik yaklaşım ve performansların duru çarpıcılığı ‘12 Years a Slave’i oralardan çekip kurtarıyor. Büyük kitlelere (hatta belki de Oscar jürisine bile) hitap eden bir film ama onlara alıştığı şeyleri sunmaktan kaçınıyor.
‘12 Years A Slave’in yapmaya çalıştığı şey kültürü ve bağlamlarıyla, mekânları ve insanlarıyla, teni ve toprağıyla inanması güç olmayan, samimi bir deneyim sunmak. Sonuç arada bir kendinden soğutabiliyor - Solomon her ne kadar trajik ve yakın hissedilesi bir karakter olsa da Django gibi iş bitirici bir kahraman değil. Aksine, daimi bir kurbanla karşı karşıyayız. Yine de filmin her yönüyle duygusal gücü muazzam boyutlarda: Özellikle filmin son sahneleri modern sinemanın bize sunabileceği en öfke dolu, en akılda kalıcı ve en etkileyici anları olabilir.
UZUN LAFIN KISASI Akıllardan kolay kolay çıkmayan çarpıcılıkta, dünyada gösterildiği her festivalde büyük takdir gören, müstakbel bir klasik.