Onur Aymete

Onur Aymete

Articles (37)

Çevrimiçi yeniler

Çevrimiçi yeniler

Palm Springs / Yarın Yokmuş Gibi ‘Saturday Night Live’ kadrosunun eski üyesi Andy Samberg, ‘How I Met Your Mother’ın annesi Cristin Milioti ve ‘Groundhog Day / Bugün Aslında Dündü’yü anımsatan bir zaman paradoksu. Bu üç özelliğinden biri bile ilginizi çektiyse, ‘Palm Springs’e şans verin. Film aslında Ağustos’ta vizyona girmiş ama pandemi nedeniyle hak ettiği ilgiyi görememişti. Sundance Film Festivali’ndeki gösteriminden sonra rekor fiyata dağıtımcı bulan bir komedi daha iyisini hak ediyor tabii ki. Yönetmen Max Barbakow’un ilk uzun metrajı, romantik komedi sevmeyenlerin bile gönlünü çalacak bir öykü anlatıyor. Google Play Store’dan satın alınabilir, Apple TV ve iTunes uygulamalarından satın alınabilir ya da kiralanabilir.  One Night in Miami Sene 1964. Gelecekte Muhammed Ali adını alacak efsanevi boksör Cassius Clay, çok önemli bir unvan maçının gecesinde üç dostuyla buluşuyor: Soul müzisyeni Sam Cooke, NFL oyuncusu Jim Brown ve insan hakları savunucusu Malcolm X. Kapalı kapılar ardında neler olup bittiği tam olarak bilinmiyor ancak bu dört ismin dünyaya damgasını vurduğu belli. ‘Soul’un yazarlarından ve yönetmenlerinden biri olan Kemp Powers, işte bu geceden esinlenen bir tiyatro oyununa imza atmıştı. En son ‘Watchmen’ dizisiyle gündeme gelen oyuncu Regina King, bu oyunu beyaz perdeye uyarlamak için ilk kez yönetmenlik koltuğuna geçiyor. Belli ki King, kamera önündeki deneyiminin de etkisiyle oyuncu yönlendirmeyi çok iyi biliyor, çünkü başroldeki dört ismin performansları
Konsol savaşları

Konsol savaşları

PLAYSTATION 5 Oyun seçkisi Oyun konsolu denince akla gelen ilk ismin PlayStation olması, özellikle bu noktada öne çıkıyor. Kasım 2020’de piyasaya çıkan PS5, kendisine özel pek çok oyun sunuyor. Her çizgi roman hayranının oynadığı şu Örümcek Adam oyunu nerede? Yalnızca PS5’te. Peki ya İskandinav tanrılarıyla savaştığımız ‘God of War’un yenisi hangi platforma çıkacak? PS5’e. Özetle, hem PS5’ten başka yerde çıkmayacak oyunlar hem de oyun çeşitliliği açısından avantaj PlayStation’ın. Daha ucuz dijital versiyon Bilgisayarların bile ne DVD ne de Blu-ray okuduğu bir çağda yaşıyoruz artık. Video oyun alışverişleri artık sıklıkla çevrimiçi gerçekleştirildiği için, oyun konsollarının da optik sürücülerini evrilerek yitirmesi kaçınılmazdı. PS5’in dijital versiyonu, bunu bir avantaja çeviriyor ve optik sürücüsüz versiyonuna, standart PS5’in 499 dolarlık fiyatı yerine 399 dolar biçiyor. Yeni kumandaları PlayStation 5’in yeni oyun kumandalarının bazı tuşları, oyuna göre farklı özellikler edinebiliyor. Mesela bir oyunda ok atarken yayın gerilmesini taklit ederek zor basılan bir tuş, başka bir oyunda fotoğraf makinesi kullanırken tam bir düğme hissi veriyor. Kumandadaki hoparlörden gelen efektler ve ses efektleri, bunun gibi hisleri geliştiriyor. Artık kumandada bir mikrofon da olması, çevrimiçi oyunlarda haberleşmeyi kolaylaştırıyor.   PS5’TE HANGİ OYUNLAR VAR? Spider-Man: Miles Morales PS4’te çok sevilen ‘Marvel’s Spider-Man’ oyununun devamı. Daha kısa süren bu oyunda, ‘Spider-Man: Into th
Dijital film festivalinizi düzenleyin

Dijital film festivalinizi düzenleyin

La vita davanti a sé / Onca Yoksulluk Varken Emile Ajar (ya da gerçek adıyla Romain Gary) imzalı ‘La vie devant soi’ romanının bu uyarlamasının, özgün esere birebir sadık kalmak gibi bir derdi yok. Fransa’da geçen öyküsünü İtalya’ya taşıyan ve ana karakterlerine hayli büyük farklar ekleyen filmin yönetmeni, başroldeki Sophia Loren’in oğlu Eduardo Ponti. Büyük olasılıkla kan bağı sayesinde, bu kadar büyük bir projeyi, bu kadar büyük bir yıldızla çekme fırsatı buldu Ponti; ama neyse ki sonuç büyük bir hayal kırıklığı değil. Bunun bir nedeni de, küçük bir çocuğun dilinden anlatılan romanın bir kopyasını yaratmaya çalışmamış olması; ne de olsa romanı eşsiz kılan sözcük oyunları ve dil akışını beyaz perdeye uyarlamak zor olurdu. Yalnızca Sophia Loren’in ve 14 yaşındaki rol arkadaşı Ibrahima Gueye’nin performansları için bile izlemeye değer, hüzünlü bir film. Netflix’te. Never Rarely Sometimes Always / Asla, Nadiren, Bazen, Her Zaman 2020 senesinin koronavirüs öncesi dönemine denk gelen film festivallerinin gözdelerinden biriydi yönetmen Eliza Hittman’ın filmi. Sundance’te prömiyerini yaptı ve Berlinale’de Büyük Ayı Gümüş Jüri Ödülü’nü aldı. Virüsün yayılmasının ardından çevrimiçi festivallere konuk olmak zorunda kalmasına rağmen iyi bir şöhret edinmeye devam etti ve karantina sürecinde evde canı sıkılan Pedro Almodóvar’ın derlediği 2020’nin en iyileri listesinde yer alınca ününe ün kattı. Film, 17 yaşında bir genç kızın, kürtaj olmak için arkadaşıyla birlikte yaptığı New York seya
Kasım ayının filmleri

Kasım ayının filmleri

Été 85 / 85 Yazı Yönetmen: François Ozon Oyuncular: Félix Lefebvre, Benjamin Voisin Vizyon tarihi: 6 Kasım François Ozon’un son filmi, 73. Cannes Film Festivali seçkisine girmiş ve festival pandemi nedeniyle iptal edilince sonbaharı beklemişti. İstanbul Film Festivali’nde de gösterilen ‘Été 85’, 16 yaşındaki Alex ve 18 yaşındaki David arasındaki yaz aşkını konu alıyor. 80’lerde ve Avrupa’nın imrenilesi yazlık beldelerinden birinde geçmesi nedeniyle ‘Call Me By Your Name / Beni Adınla Çağır’ı getirebilir akla ama buradaki ilişki daha fazla gerginliğe gebe. Geçmişe dönüşlerle ilişkinin akıbetinin yavaş yavaş ortaya çıkması, öyküye gizem katıyor. Filmin esin kaynağı olan 1982 tarihli roman ‘Dance On My Grave’, büyük bir yayınevinden çıkıp da eşcinsel bir ilişki anlatan ilk gençlik romanlarından biri olmuştu. Exil / Yabancı Yönetmen: Visar Morina Oyuncular: Misel Maticević, Sandra Hüller Vizyon tarihi: 13 Kasım Bazı gerilim filmleri, sıradan korkuların üzerine giderek izleyiciyi diken üstünde tutar. ‘Exil’in başarısı da işte burada yatıyor. Almanya’da çalışan Kosovalı Cafer’in karşılaştığı ayrımcılıklar üzerine kurulu bir öykü izliyoruz. Kapısında bulduğu ölü sıçanlar, iş arkadaşlarının Cafer adını doğru dürüst öğrenememesi gibi olaylar güçlendiriyor şüphelerini. Yönetmen Visar Morina, bu endişeleri görsel olarak güçlendiren sahneler kurguluyor, başroldeki Misel Maticević’in tedirgin edici performansı ise seyircinin ister istemez etkilenmesini ve öyküye kapılması
Oyun içinde oyun

Oyun içinde oyun

Nedir ‘Dreams’? Platform oyunları ‘LittleBigPlanet’ ve ‘Tearaway’e imza atan Media Molecule’ün yeni marifeti. Özetle, başkalarının deneyebileceği oyunlar ve oyun içerikleri yarattığınız bir oyun ‘Dreams’. Peki, bunun neresi bir oyun? Oyun içerikleri üretmenin, başka oyunları denemek kadar eğlenceli olduğunu fark edince ‘Dreams’in her yönü bir oyuna benziyor. Bu size yetmezse başkalarının hazırladığı oyunlarla oyalanabilir ya da Media Molecule’ün bizzat tasarladığı iki-üç saat süren ‘Art’s Dream’ macerasına atılabilirsiniz. ‘Art’s Dream’, ekibiyle yolları ayrılan bir kontrbas sanatçısının öyküsünü anlatıyor ve ‘Dreams’in neler yapabileceğini kanıtlamak istercesine, farklı oyun türleri ve görsel stiller arasında bir yolculuk yapıyor. İşin en güzel tarafı, oyun içindeki bu oyunun, tamamen ‘Dreams’ içinde yaratılmış olması. Yani başka oyuncular da bunun kadar başarılı şeyler üretebilir, hatta daha iyisini bile yapabilir. Başkalarının eserleriyle nasıl etkileşime girebilirim? Bunun için çaba sarf etmenize gerek yok. Oyun iki ana bölümden oluşuyor. İlki olan ‘Dream Surfing’de başkalarının eserlerine göz atabilir, deneyebilir, yorum bırakabilirsiniz. Bu açıdan bir çeşit sosyal platforma da benziyor ‘Dreams’. İkinci kısım ‘Dream Shaping’, kendi hünerlerinizi konuşturacağınız yer.  Oyun oluştururken her şeyi ben yapmak zorunda mıyım? Hayır, isterseniz sadece animasyonlarla ilgilenip, müzikler gibi diğer bütün oyun içerikleri için başkalarının eserlerine başvurabilirsiniz. Ama üretmes
Avrupa’nın Hollywood açılımları

Avrupa’nın Hollywood açılımları

Ich seh ich seh (Goodnight Mommy) / Ölümcül Oyun (2014) Bu ay vizyona giren ‘The Lodge / Mürit’in yönetmenleri Severin Fiala ve Veronika Franz, memleketleri Avusturya yapımı bu korku filmine imza atmıştı. Film, yüzünü değiştiren bir kozmetik operasyon geçiren bir anneyi ve ikiz çocuklarını konu alıyordu. Yeni bir eve taşınan aile, burada pek huzur bulamıyor; çünkü çocuklar, bandajların altında annelerinin olmadığından şüphelenmeye başlıyordu. Ani sahnelerden çok, psikolojik gerilimden güç alan film, konusunun da ilginçliği nedeniyle sinemada korkmak isteyenler için özgün bir deneyim olmuştu. Bu fırsatı ıskalamayan Amerikalı yapımcılar, ‘Take Me to the River’ (2015) ile gergin bir dram filmi yazıp yöneten Matt Sobel’i yönetmen koltuğuna oturtmuş. Söylenenlere göre yapım aşamasında olan Amerikan versiyonu ile önümüzdeki bir-iki sene içinde karşılaşabiliriz. Toni Erdmann (2016) Şakacı bir baba ve tekrar bağ kurmaya çalıştığı işkolik kızı… Hollywood’da zaten gördüğümüz bir öyküye benziyor değil mi? Babayla kızın başta sürtüşecekleri, ardından kızın babasını hayatından çıkarmaya çalışacağı ve en sonunda ortak bir noktada buluşup barışacakları belli, değil mi? İzlemeyenler için ‘Toni Erdmann’da neler olup bittiğini söylemeyelim, ama filmin depresif yanı bol bir komedi olduğunu belirtelim. Yönetmen Maren Ade, kendi deyişiyle mizahını umutsuzluktan çıkarıyordu. Amerikan uyarlamasının bu kadar hüzünlü olacağını sanmıyoruz, ama ana karakterin bir Whitney Houston parçasını söylediği sah
Ufukta neler var?

Ufukta neler var?

  12 Minutes Nedir? Evinizde, eşinizle birlikte romantik bir gece geçiriyor, yemek yiyorsunuz. Eşiniz, yemek masasının altından bir hediye çıkararak size sürpriz yapıyor. Ama siz hediyenin ne olduğunu bildiğinizi söylüyorsunuz: Eşiniz, hamile olduğunu size bir sürpriz yaparak söylemek için bir bebek giysisi almış. Önünüzdeki saniyeler boyunca gerçekleşeceğini bildiğiniz tek şey bu değil. Birazdan kapıdan içeri bir polis girecek, eşinizi cinayetle suçlayacak ve sizi öldüresiye dövecek. Çünkü 12 Minutes’ın ana karakteri, bir zaman döngüsüne hapsolmuş şanssız bir adam. Neden merakla bekliyoruz? İyi işlenebilirse ortaya harika bir sonuç çıkaracak bir fikir, Rockstar Games ve Ubisoft gibi büyük oyun şirketlerinden deneyimli bir oyun geliştiricisi, Kubrick filmlerinden esinlenen bir tasarım anlayışı… Kuş bakışı görüş açısıyla oynanan bu macera oyunu, dört gözle beklenmeyi hak ediyor. Ne zaman yayınlanacak? 2020 içinde, ilk olarak Xbox One ve Microsoft Windows platformlarında.   The Last of Us Part II Nedir? PlayStation 3’ün en çok satan üçüncü oyunu olan ‘The Last of Us’ın devamı. İlk oyunda koruduğumuz küçük kız, bu oyunda büyümüş haliyle karşımıza çıkarak bize genç ve güçlü bir kadını yönetme imkanı sunuyor. Hayatta kalmak için malzeme toplayıp zombimsi yaratıklarla dövüşeceğimiz oyun, tarz olarak ilkinden çok da uzaklaşmayacak gibi görünüyor. Neden merakla bekliyoruz? ‘The Last of Us’, gelmiş geçmiş en iyi oyunlar listelerinde kendine sık sık yer buluyor; ikincisinden de daha a
Bana işini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim

Bana işini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim

  ‘Küçük Şeyler’in, önceki filminiz ‘Babamın Kanatları’ ile bağlantısı nedir? Adına ev üçlemesi dediğim serinin devamı niteliğinde. Ama başka bir hikaye, başka bir sınıf ve başka bir üslupla anlatılıyor. İlk filmde sitenin inşaatı sürerken oradaki örnek daireyi görüp evi alan çiftin hayatına odaklanıyoruz bu kez.  Bir üçlemenin parçası olsalar da, iki film arasında değindiği konular açısından hayli fark var. ‘Babamın Kanatları’, işçi cinayetlerine eğiliyor; ‘Küçük Şeyler’in karakterleri ise beyaz yakalı dertlerinden mustarip. Bu fark, senaryo yazımı ve çekim sürecini nasıl etkiledi? İçinde yaşadığımız kentsel sömürü ve kapitalizmin cenderesindeki karakterler olarak aynı gerçekliğin içinde nefes alıp veriyorlar. Hatta birebir aynı mekandalar diyebilirim. Bu filmi yazarken yeni orta sınıfı anlamak, onun kendine dert ettiği şeylerin ötesine geçerek bir kavrayış geliştirmek zorlayıcıydı. Diğer yandan da ilk filme nazaran daha iyi bildiğim sularda olduğum için kolaydı. Bu konfor alanından çıkmayan, kendini fazla önemseyen, biraz da gösteriş seven insanları yazarken mizah ister istemez ön plana çıktı. Çekim süreci de elbette kolay olmadı. Oyuncularla komik olmadan kurulan bir mizahı ve içinde hüznü barındıran çıkışsızlığı, yer yer sertleşen ilişkinin köşeli yanlarını beraberce kavramaya çalıştık. Benim açımdan zorluklarla dolu, eğlenceli ve inanarak çalıştığım bir süreç oldu.  Sizi, ‘Küçük Şeyler’deki çiftin hikayesini yazmaya iten şey neydi? Beyaz yakalıların dünyasıyla nasıl bağ
Acayip Bir Oyun, "Death Stranding"

Acayip Bir Oyun, "Death Stranding"

Bir Kojima eseri ‘Death Stranding’in arkasındaki isim, ‘Metal Gear’ serisinin yaratıcısı Hideo Kojima. Gelmiş geçmiş en ünlü video oyunu serilerinden biri olan ‘Metal Gear’, bolca hayrana sahip olmasının yanı sıra yeni bir tür başlatmasıyla da tanınıyor. Kojima, Konami şirketinin yayınladığı ‘Metal Gear’ ile yalnızca aksiyon sözcüğüyle tanımlanamayacak bir oyuna imza atmış; saklanarak da düşmanları atlatabildiğimiz taktiksel aksiyon oyunlarının öncüsü olmuştu. ‘Death Stranding’ ise Kojima’nın kendi adını taşıyan bağımsız stüdyosuyla yaptığı ilk oyun. Çılgın bir hayal ürünü ‘Death Stranding’, garip ve özgün bir bilim kurgu dünyasında geçiyor. Oyunla aynı adı taşıyan bir felaket sonrasında mahvolmuş ABD’deyiz. Görünmez yaratıklar etrafta kol geziyor; yağmur damlaları, dokunduğu her şeyde zamanı hızlandırdığı için ölümcül bir tehlikeye dönüşmüş. Doğal olarak ülkenin altyapısı mahvolmuş, karakterimiz ise şehirler arasında önemli kargoları taşımakla görevli. Bu sırada önceden bahsettiğimiz görünmez yaratıklar ve kargo çalıp teslim etmek isteyen hırsızlarla mücadele ediyoruz. En büyük yardımcımız ise, sarı bir sıvıyla dolu fanusun içinde taşıdığımız bir bebek. Ölümle yaşam arasında bağlantı kuran bu bebek sayesinde görünmez yaratıkları sezebiliyoruz. Tuhaf mı? Bahsettiklerimiz hikayenin yalnızca ana hatları. Derinlerine indikçe işler daha da karışıyor.  Ünlü oyuncularla dolu Ana karakterimiz Sam Porter Bridges’i, ‘The Walking Dead’ dizisi ve ‘The Boondock Saints / Şehrin Azizleri’
Üç kardeşin öyküsü

Üç kardeşin öyküsü

Sene başında Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışmasından beri merakla bekliyoruz Emin Alper’in ‘Kız Kardeşler’ini. Festivalde eleştirmenlerin gözdelerinden biri olan film, büyük ödülü kimilerine göre kıl payıyla kaçırmış; İstanbul Film Festivali’nde ise Altın Lale, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Özgün Müzik ödüllerini toplamıştı. Yönetmenin önceki filmleri ‘Tepenin Ardı’ ve ‘Abluka’ya kıyasla daha kişisel, daha az siyasi bir öykü anlatıyor ‘Kız Kardeşler’. Beslemelik geleneğini mercek altına alan film, Emin Alper’in de dediği gibi, daha karakter merkezli bir öykü anlatıcılığına odaklanıyor; yönetmenin bundan sonraki filmlerinde nasıl bir yol çizeceğine dair heyecanlanmamıza sebep oluyor.   Önceki filmlerinize kıyasla ‘Kız Kardeşler’ daha kişisel bir iş mi? Evet, daha kişisel bir iş. Beslemelik kurumunun büyüdüğüm kasabada çok yaygın olmasından dolayı, pek çok çocukluk arkadaşımın besleme olmasından kaynaklı nedenlerle kişisel her şeyden önce. Ama onun dışında da aşağı yukarı bütün karakterlerde benim tanıdığım, bildiğim, aşina olduğum insanlardan parçalar var. İlk kez bir filmin çekim ve kurgu sürecinde duygusallaştığım anlar oldu. Sırf bundan dolayı da bu filmin daha kişisel olduğunu hissettim.   Film köyde geçmesine rağmen iki tarafın da (şehirdeki ve köydeki aileler) bakış açılarını yansıtıyorsunuz; kötü bir karakterden bahsedemeyeceğimiz bir kadro kuruyorsunuz. Karakterleri yaratırken nelerden esinlendiniz? Dediğim gibi her karakterde tanıdığım, bildiğim biriler

Listings and reviews (10)

Bistrot Français

Bistrot Français

To us, the word “bistrot” might seem as French as the baguette and macaroon, but it actually originates from elsewhere. The word allegedly stems from “bystro,” a word used by Russian soldiers to mean “hurry up” when placing their order at cafes during the occupation of Paris. The reason we’ve reacquainted ourselves with the word recently is Bistrot Français, the new and improved café located inside the French Cultural Center. The venue also hosts talks that run concurrently with the exhibitions and film screenings at the Center. The creative team behind the décor is Olmaz İşler, who opted for recycled materials such as handmade lighting fixtures and paper ships dangling from the ceiling. The true star of the venue are its two gardens: a sizable one out front and a cozy one out back that’s quiet enough to make you forget you’re on İstiklal Caddesi. The menu overseen by Chef Nicolas Cartier from the Gastronomy and Culinary Arts Department at Yeditepe University naturally includes French flavors like the croque madame and the Vichyssoise, a cold soup that blends cream, potatoes and leeks. The menu is a hit with French natives like French Consul General Muriel Domenach and Institut Français Istanbul Director Matthieu Bardiaux. The tenderloin in particular is surprisingly tender and juicy, cooked medium-rare with a pink center. According to Consul General Domenach, Bistrot aims to be a hub that not only promotes French cuisine but also bridges the two cultures – and with a menu as
Aida - Vino e Cucina

Aida - Vino e Cucina

4 out of 5 stars
Kadıköy's beloved Italian eatery Aida is one of those place that feels more like a home than a restaurant. Inside, you’ll be greeted by a piano and family portraits lined along the staircase before being served an authentic Italian meal on dinnerware that looks as if it came from your grandmother’s house. We start with the appetizer plate with fried rice balls in a bolognaise sauce, meatballs and fava bean crocchettes, which strikes us as an inventive way to serve fava beans by breading and frying them. The seafood and shrimp fettuccine is fresh and perfectly al dente. Aida also makes its own breads and ice cream, though our favorite treat was the tiramisu made with Quarta coffee imported from Italy.
Saigon İstanbul

Saigon İstanbul

After X Restaurant closed down, there was a great deal of speculation as to which restaurant would take its place on the top floor of the İKSV building in Şişhane. We finally got to meet the new tenant: Saigon Istanbul. The restaurant serves what owners Fabio Suarez and his father Augustin Suarez are calling “Meditasian” cuisine. The elder Suarez spent many years working for international banks and traveling around the globe, during which time he observed a worldwide trend of moving away from the concept of ethnic restaurants. And he isn’t off target – after all, when someone says “Japanese cuisine,” most of us can’t think beyond a few international favorites like tempura and sushi. At Saigon Istanbul, the aim is to offer what could be called the greatest hits of Asian and Mediterranean cuisines in a menu overseen by Luis Arévalo Navarro, who owns a Peruvian-Japanese restaurant in Madrid. The local talent holding down the fort is Hasan Basri Şahin, who previously worked in the kitchen of popular Bodrum hotel Maça Kızı. One of our favorite dishes is the beef carpaccio with quinoa salad, an embodiment of the fusion concept in that the carpaccio is cooked tataki-style, which involves searing the corners ever so slightly. The restaurant is also meticulous when it comes to using sustainable, high-quality ingredients and bringing out the full flavor through inventive cooking techniques. The beef cheek marinated in wine is slow cooked for 10-14 hours, while the flour used in the shr
Deli No.14

Deli No.14

Growing up, most of us had a friend or two whose mothers were such great cooks that we looked forward to dinner at their house… And that’s exactly how you’ll feel visiting new Kadıköy eatery Deli No.14. Opened by Naz Sirmen and her mother Tanyu Tolan this past summer, Deli serves a hefty menu of homemade dishes made with Tolan’s recipes. Not to be missed, the Deli Kebap is a blend of sizeable döner slices topped with eggplant, yogurt sauce and matchstick fries. If you happen to visit for breakfast, the fried egg and simit is another classic that is sure to please. For dessert, we recommend going all out with the magnolia pudding with Belgian chocolate and caramel sauce. Just a stone’s throw away from Kadıköy’s popular Barlar Sokağı (Street of Bars, aka Kadife Sokak), Deli No.14 offers a daily lunch menu, with olive oil-based dishes served on Tuesdays and Thursdays and sosyete mantı on Mondays. 
Tazele

Tazele

4 out of 5 stars
Don’t be surprised if you see fewer white-collar workers vying for tables at top-floor restaurants in Kanyon at lunchtime these days. They’re all heading downstairs to grab a quick bite in cardboard bowls at Tazele, the new restaurant by Yeni Lokanta chef Civan Er. The eatery aims to serve fresh food in a matter of minutes, with a menu that includes three main courses and a salad. Er brought over Yeni Lokanta’s most popular dish, the dried eggplant mantı, and made it the star of Tazele’s menu as well, though you’ll also find the regular meat-filled variety. The other main course is ıslama tavuk, a flavorful chicken dish served with a mildly spicy yogurt sauce and pickles. To further drive home the point of fast, healthy food, Er purposefully kept the décor stark – all you’ll see is a bar table and İznik tiles – so that people wouldn’t be tempted to lounge around after lunch. 
Norm Coffee

Norm Coffee

4 out of 5 stars
In recent months, Istanbul has seen so many new coffee shops open that we couldn’t fit them all in these pages even if we tried. Instead, we’re relegated to choosing the best among them, and Norm Coffee has no trouble making our shortlist. The shop is the brainchild of Cem Bozkuş and Gizem Yavuz, who previously worked as baristas at Kronotrop, one of the premier coffee roasters in Istanbul as well as one of Norm’s bean suppliers (along with Petra and Four Letter Word). When it comes to espresso, Norm eschews the comforts of the La Marzocco-brand machine found in just about every coffee shop and opts instead for a custom-made Slayer. What distinguishes this machine is that it uses water with a lower flow rate than usual, which allows for the full aroma even in lightly roasted coffees. The shop also offers Chinese and Bolivian teas along with a menu that outlines their characteristics. We wouldn’t want to do Norm’s coffee injustice, but what really piqued our curiosity were the snacks and daily-made desserts beckoning us from the shop’s marble counter. In addition to sweet eats like the oatmeal and chocolate cookies and polenta pie, you’ll also find savory options like Kars gravyer cheese and onion marmalade served on sourdough bread from Kantin. 
Pedro

Pedro

4 out of 5 stars
As you’re making your way from Moda’s famous ice cream parlor Ali Usta towards Moda Aile Çay Bahçesi, you’ll find Pedro on your right, slightly hidden from view. Owners Ayçın Bademci and Onur Ceylan took over the space from an Italian restaurant and converted it into Pedro in just a few months. The dimly lit interior features a single elongated bar, with most seating relegated to the breezy outdoor area. We give the food an A+ for its cost-performance ratio. Some of our favorites include the thin-crust Pedro Pizza topped with smoked meat, artichokes and Café de Paris sauce; the steamed salmon with fresh herbs, served alongside potato puree with mustard; and the lentil falafel with yogurt sauce. All things considered, Pedro makes for a relaxing place to meet up and grab a bite with friends in Moda.
Escale

Escale

Escale (meaning “stopover” in French) is the Kanyon outpost of Yücel-Gülin Özalp and Anıl Toroslu, the same people behind Topaz and Colonie. They once again chose to work with industrial designer Koray Özgen on the venue, and the result is nothing short of impressive. The low ceiling is offset with glass globe-shaped lighting and hexagonal symbols overhead, and wooden barrels form the walls of the cellar. The entrance is also designed like a terminal gate to highlight the restaurant’s intention to be a place where people stop. Escale actually looks as if it comprises two separate restaurants: a livelier entrance section and a decorous fine-dining section, white tablecloths and all. Despite their well-done crust, the beef cheeks are as tender as can be. We can also recommend the cold cuts to those looking for a shareable starter. The white chocolate soup is closer to fondue yet still manages to feel light when topped with raspberry sorbet and cocoa crumble. As for Escale’s cocktails, all you need to know to assess their quality is that Lucca’s veteran barmen Cevat Yıldırım is behind the bar. Manager Anıl Toroslu admits that the fine-dining section might seem a bit daunting, but there’s plenty of fun to be had at Escale. Even as he’s meticulously going over each detail, Koray Özgen makes time to stop and say, “We’re just having fun.” And it’s likely that you will, too. 
Kev Cafe

Kev Cafe

3 out of 5 stars
Although it might take only a couple of minutes to traverse, Bademaltı Sokak – the street running from Moda Caddesi toward the Moda Elementary School – is home to five or six eateries at present. One of the newest establishments here is Kev Cafe, where round-the-clock crowds prove there’s no slowing down in either supply or demand when it comes to cafes in Moda. It’s no surprise that people are drawn in by the cafe’s welcoming vibe – the blend of metal and wooden furniture includes the greatest (decorative) hits of modern cafes such as colorful metal chairs, bare light bulbs dangling from the ceiling and, of course, an open kitchen. Kev serves all sorts of hot and iced coffees, homemade lemonades and iced teas as well as frozen beverages. If you happen to go for breakfast, we recommend the stacked pancakes, which can be made sweet with jam and chocolate or savory with ham and cheese. In the mood for a full meal? Try the crispy mantı (Turkish ravioli with minced meat) served with yogurt and spices. 
Hollywood Burger Diner & Steakhouse

Hollywood Burger Diner & Steakhouse

3 out of 5 stars
Hollywood Burger isn’t so much a new restaurant as a burger shop that’s been on our radar since its opening. In theory, it’s open late each day and even offers delivery service, but the reality is that you might not find anyone there if you stop by or call in the afternoon. Once you do manage to get in the door, however, you’ll be pleasantly surprised by the fun décor featuring cult movie posters (courtesy of the restaurant’s owners, who also have a film production company) as well as a nostalgic Street Fighter console that instantly transports you back to the ’80s. Hollywood Burger also screens classic movies like Back to the Future from time to time, as well as running an internet radio station (www.geyikciftligi.tv) from the second floor. When it comes to its burgers, Hollywood pays close attention to each ingredient: the meat patties are made from beef rib eye that’s aged for 28 days to maximize its texture and flavor, while the slightly sweet bread comes from a bakery in Çamlıca. The classic burger with tomatoes and lettuce costs 20 TL; the Hollywood burger with cheddar cheese, 22 TL; and the burger with beef bacon, double cheddar and special sauces, 27 TL. The burgers come with fries as well as Hollywood’s specialty, fried carrots. If you’re particularly hungry, you can upgrade your meat patty from 120 g to 240 g for an additional 5 TL. Hollywood’s hot dogs are also worth a mention, though with such flavorful burgers, we’d be hard pressed to look elsewhere.