Refik Anadol röportajı
İlk merak ettiğim, fiziki olarak karşımızda ne olduğu. SALT Galata’ya gelip çalışmana bakanlar neyle karşılaşıyor?
Proje izleyiciyi çevreleyen dairesel bir boşlukta deneyimlenebiliyor. Mekân olarak tamamıyla boş, tavan ve tabanın ayna ile sonsuzluğa uzandığı, duvarlarında ise müze ve kütüphane kavramının fütürist bir uzamda tekrardan yorumlandığı bir deneyimle devam ediyor. Etkileşimli bir arayüz ile izleyici yapay zekanın tanımladığı veri uzayında, verinin bilgiye dönüşümüne tanıklık edebiliyor. Hatta yine yapay zekanın alternatif bir gerçeklikte SALT arşiv belgeleriyle kurduğu halüsinasyonların oluşturduğu mekânı da deneyimleyebiliyor. Bu projenin bir başka ayağı da sanal gerçeklik içerisinde geçiyor.
Çalışmanla ilgili olarak, “Temel fikir, belgeleri kavramsal görünümlerine göre düzenlemek,” demişsin. SALT Araştırma’nın arşivini nasıl ele aldın?
Proje, sanatçı olarak birlikte altı ay geçirdiğim Google Sanatçılar ve Makine Zekası ekibiyle ortaya çıktı. Bu süreçte yapay zeka algoritmalarının kullanılmasını öğrenerek 1,7 milyon belgeyi yapay sinir ağlarından geçirip yepyeni bir mekân oluşturabildik. Bahsettiğim fiziki deneyim ise yapay zekanın ortaya koyduğu üç boyutlu mekânın içerisinde şiirsel bir deneyim olarak karşımıza çıkıyor.
SALT, arşivinin kullanılmasına önem veriyor ve teşvik ediyor. Ancak orada iki milyona yakın belge var, neredeyse bir ‘big data’ [geleneksel yöntemlerle işlenemeyecek kadar büyük veri yığını]. Araştırmacılar için nasıl bir anlamı olacak bu çalışmanı