Selma Gürbüz: “Ayinsi bir meydan okuyuştur karnavallar”
Eserlerinizi görmemiş olanlar için sanatınızı nasıl tarif edersiniz?
İlk sergimi 1986 yılında açtım. Aradan geçen 30 seneyi düşününce yaptığım işleri birkaç cümleyle tarif etmem kolay değil. Dahası, sözcükler eserlerim ile kurduğum bağı tarif etmeye yetmezmiş gibi geliyor. Sanatımı bir üslubun, bir dönemin içinde görmüyorum. Doğu ve Batı sanatını iyi biliyor ama kendimi onlara ait hissetmiyorum, aralarındaki mesafeyi ya da yakınlığı kurgulamıyorum, modernist bir altyapım var çünkü ilk sanat eğitimimi o şekilde aldım. Bu kuvvetli altyapının üzerine Osmanlı sanatı, İran, Türk ve Hint minyatürü, Çin-Japon sanatı, Hindistan doğası, Orta Doğu ışığı, Velázquez’in ‘Meninas’ları, Manet, St. Petersburg bahçeleri gibi daha burada sayamayacağım sonsuz birikim durmaksızın ekleniyor. Bir de ben sanatın iyileştirici gücüne çok inanırım, görmeyenler illaki beni görsün demek istemesem de herkesi sanatın her alanını takip etmeye ısrarla davet etmek isterim.
Geçmişe olan ilginiz işlerinizde kendini gösteriyor. Tarihsel ve mitolojik figürler de karşımıza çıkıyor resimlerinizde. Sanatınızın bu yönünü nasıl tarif edersiniz?
Figür ve doğa ağırlıklı anlatımlar, hayaller diyebilirim. Gerçeği dile getirirken gerçeğin ötesine gidip gelmeler, iç içe geçmelerden oluşur sanatım. Bu anlatım isteği de resim ve heykellerime tanımsız, belirsiz bir zaman yükler. İzleyici bir nedenle ilişkiye girmekte zorluk çekmez, bir yerlerden hatırlar bu hayal figürleri.
‘Karnavalesk’ serginizde yer alan resimlerinizde b