Hikmet son 15 senedir yeni çıkan, popüler olan ve dünyadaki trendlere dair müzik üzerine yazılar ve röportajlar hazırlıyor. Boş vaktinde ya konsere gidiyor ya da yurt dışı seyahatleri için planlar yapıyor, yine o şehirlerdeki konserlerin hayalini kuruyor. Sokak hayvanlarını mamasız bırakmıyor, kedilere düşkünlüğüyle biliniyor.

Hikmet Demirkol

Hikmet Demirkol

Follow Hikmet Demirkol:

Articles (21)

Nu Park ile yeni EP’leri ‘Siyah At’ üzerine

Nu Park ile yeni EP’leri ‘Siyah At’ üzerine

Nu Park nasıl hayat buldu? Birlikte müzik yapmak için sizi motive eden neydi? Uran Apak: Nu Park çocukluktan bu yana devam eden arkadaşlığımızın bir meyvesi olarak doğdu. Müzikten zevk almayı, müzikle yeni ufuklara açılmayı ve müzik yapmayı birlikte keşfettik. Önce ayrı ayrı müzik yapıyorduk, 2000’li yılların başında İstanbul’da aktif olan Domestic Lo-fi topluluğu içinde ilk şarkılarımızı yayınladık. Sonra kaçınılmaz olarak güçlerimizi birleştirip Nu Park’ı kurduk. 2008 yılında Roxy Özel Ödülü ve Miller Music Factory yarışmasında en iyi elektronik eser ödülü almamızla birlikte daha çok motive olduk ve bu işi daha ciddiye almaya başladık. Nu Park isminin hikayesini paylaşabilir misiniz? Bu ismin özel bir anlamı var mı? Oğuz Öner: İkimiz de Kadıköy’ün bol ağaç dolu tatlı mahallesi Koşuyolu’nda büyüdük. Evlerimiz yakındı ve aralarında Koşuyolu Parkı vardı. Burada sürekli buluşup birbirimize müzik çalışmalarımızı dinletirdik discman’den. Aşırı heyecanlanırdık; “Acaba beğenecek mi, gerçekten güzel olmuş mu, yayılmaya layık bir eser mi?” diye düşünürdük. Zaten öyle bir arkadaşlıktı ki, uzun yıllar boyunca sadece ikimiz vardık. O saf, meraklı, çocuksu, “çıplak” (nude) hisle Koşuyolu Parkı’nın “keyifli, oyuncul, şehirli” hal ve duygusunu ismimize katmak istedik ve Nu Park doğdu. Müzikal geçmişlerinizden bahseder misiniz? Bireysel geçmişleriniz Nu Park’ın sound’unu nasıl etkiliyor? Uran: İkimiz de yolculuğa düşük imkanlarla elektronik müzik yaparak başladık. Benim ayrıca rock grupları
Hattın ucunda: Barış Demirel

Hattın ucunda: Barış Demirel

Müziğe ilginiz nasıl başladı? Trompet çalmaya nasıl yöneldiniz? Ailem yönlendirdi. İlkokulda gitar çalmaya başladım, 2008’e geldiğimizde trompet çalmak istedim çünkü yaptığım müzikte trompet olsun istiyordum. Öyle bir öğrenme yolculuğu… Kariyeriniz boyunca müziğinizde nasıl bir evrim yaşadınız? Şu anki tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz? Müziğim, sahnem, şarkı yazış stilim hep değişti. Daha da değişir. Tek bir tarza ve konsepte bağlı kalmayı sevmiyorum. Günün sonunda değişmeyen tek şey trompetim; gerçi onun için de çok çalışıyorum. Seneler geçtikçe çalışım da gelişiyor. Bunlar mümkünse hep böyle sürüp gitsin, mutlu olurum. BD Deneyimi performansınızla dinleyicilere nasıl bir deneyim sunmayı hedefliyorsunuz? Zorlu PSM konserinizde dinleyicileri neler bekliyor? BD deneyimi bir sürü tarzı tek potada eriten bir trompetçi ve şarkı yazarının 90 dakikalık aralıksız performansının ismi. Bu konserde ise 2014’ten beri yayınladığım altı albümün zaman tüneli sunulacak. 2025’te yayınlayacağım yedinci albümümden de bir şarkı çalınacak. İki saatten uzun sürecek, albümlerde olup konserlerde çalmadığım şarkılara da yer vereceğim. Kariyerimin 10. yılını konuklarım ve dinleyicilerimle kutlayacağız. Müzik üretim sürecinizde genelde nasıl bir yol izliyorsunuz? Bir melodiden mi, bir duygudan mı yoksa bir konseptten mi yola çıkıyorsunuz?  Hepsi. Evimde stüdyo olması ve her albümü burada tek başıma kaydedebilmek en büyük avantajım. İsviçreli prodüktör Kadebostany ile olan iş birliğiniz nasıl başladı? B
The Ringo Jets efsanesinin perde arkası

The Ringo Jets efsanesinin perde arkası

Konserleriniz sırasında sahnede enerjinizi nasıl yüksek tutuyorsunuz? Seyirciden aldığınız enerji performansınızı nasıl etkiliyor? Deniz Ağan: Valla gerçekten bilmiyoruz. Sahnede enerjim hiç bitmeyecekmiş gibi hissediyorum, arkama, yanıma baktığım zaman grup arkadaşlarımı da öyle görüyorum. Yani, biz böyleyiz. Orada, odada dönen enerji işin en keyifli noktası, o konser de bunun için yapılıyor zaten. Biz bir kıvılcım yakıyoruz, onlar alevlendiriyor. Ondan sonra biz o alevi büyütüyoruz, onlar başka bir yere eviriyor. Gerçekten seyirciyle beraber dönüşen bir şey. Stüdyoda biz tek başımıza çalarken de başka bir enerji var o da bazen inanılmaz oluyor ama konser bunu diğerleriyle de paylaştığımız ve haliyle başka yerlere evrilttiğimiz bir enerjiye dönüşüyor. Haliyle, belki de enerjimizi yüksek tutma eğilimimiz seyirciyle alakalı, hem onlardan aldığımız tepki hem onlarda gördüğümüz arzu, hem de onlara karşı olan iyi bir performans verme sorumluluğundan dolayı ortaya çıkıyor belki de. Yorulmuyoruz. Ama bu ikili bir oyun. Harika bir şey, biz çok seviyoruz canlı performansı. Bir konsere hazırlanırken izlediğiniz rutin veya grup içindeki roller nasıl şekilleniyor? Provalarınızda dikkat ettiğiniz belirli bir detay var mı? Deniz: Konsere hazırlanırken tabii önce şarkılar kabaca belirleniyor, bir havuz oluşturuluyor. Ardından bu şarkıları çalarak ısınmaya başlıyoruz çünkü artık grup kurulalı epeyce de bir zaman olduğu için bazı şarkıları uzun zamandır çalmamış olabiliyoruz ya da diskografi
Lana Lubany ile yüz yüze

Lana Lubany ile yüz yüze

Müziğinin Türkiye'de sevilmesinin nedeninin köklerini benimsemen ve müziğinde pek çok farklı kültürden izlere yer verirken yenilikçi kalmayı başarabilmen olduğunu düşünüyoruz. Bize kökenini müziğine dahil ederken yaşadığın zorluklar ve keşiflerinden bahsedebilir misin? Dünyanın farklı yerlerinde yaşamak müziğini nasıl etkiledi? Aslında büyürken hiç bunu planlamamıştım. Standart pop müziği yapmak istiyordum çünkü piyasada olan şey buydu ama hayat beni öteki yöne çekti. Yaptığım standart İngilizce pop müziği pek ilgi çekici değildi. İşime yeterince ruhumu koymuyordum, dürüst ve savunmasız değildim. Umutsuzluğa kapıldığım günlerden birinde kendime “Hikayemi müziğime yansıtmayı deneyeceğim ve biraz Arapça sözler kullanacağım,” dedim. Aslında annem bunu yapmamı hep söylerdi ama ben olumsuz karşılardım. Sonunda benim için çok özgürleştirici oldu. Sanki bulmacanın kayıp bir parçası yerine oturdu gibi hissettim. Her ne kadar Batılaştırılmış Arapça müzik pek üretilmediği için bunu yaparak farklılaşmak ürkütücü olsa da bir yandan üretimi çok doğal geldi. Sanırım evden uzakta olmak, evimi çok özlememe neden oldu ve geçmişimin farklı yönlerine dönüp bakmamı sağladı. Kökenimi, hikayemi, Arap müziğini, bir dil olarak Arapçayı ve hatta kendi diyalektimi yeniden takdir etmemi sağladı. Özellikle de Londra'da olmak beni Batı'ya daha çok açtı, ama aynı zamanda bu ikisini çok doğal bir şekilde nasıl birleştireceğimi anlamamı sağladı. Bir açıdan ikili bir hayat yaşıyorum çünkü Filistinliyim, Arap
Charlotte Cardin: Bu bir koşu değil, maraton!

Charlotte Cardin: Bu bir koşu değil, maraton!

Modellik kariyerinizden müziğe geçtiniz. Bu geçişi motive eden neydi ve modellik deneyiminiz müzik kariyerinizde nasıl etkiler yarattı? Modellik deneyimim, müziğimi şu anlamda etkiledi: Hayatımda ne istemediğimi bana öğretti. Bunun çok önemli bir öğrenme süreci olduğunu düşünüyorum. Kendimi nasıl sunacağımı kendim belirlemek istemem gerektiğine dair bir perspektif kazandırdı. Başkalarının bedenimi ve imajımı kendi sanatı için kullanmasını sevmiyorum. Kendi sanatımı kendim ifade etmek istiyorum ve modellere büyük saygım var. Bu kariyerden geçimini sağlamak için çok güçlü bir kişiliğe sahip olunması gerektiğini düşünüyorum. Ancak benim için doğru olan bu değildi. Bu süreç, kendimi güçlendirmeme ve kendi tarzımla bir şeyler ifade edebilmeye daha da fazla gurur duymama yardımcı oldu; çünkü bu anlamda tamamen güçsüz hissetmenin ne demek olduğunu biliyorum. Çocukluğunuzun Montreal’de geçtiğini okumuştum, yaşadığınız şehirdeki yerel müzik sahnesi sanatsal gelişiminizi nasıl şekillendirdi? Montreal'de büyümek sanatsal gelişimimde büyük bir etkiye sahip oldu çünkü Montreal son derece yaratıcı bir yer. Indie rock sahnesine baktığınızda, Arcade Fire, The Stills gibi inanılmaz gruplarla büyüdüm. Ayrıca Daniel Bélanger veya Ariane Moffat gibi şarkıcı-söz yazarlarına hayranlık duydum. İngilizce ile Fransızca projeler arasında zengin bir kültürel çatışma var. Indie sahnesi, daha çok şarkıcı-söz yazarı tarzındaki müzikler... Yani, bir sürü farklı şey var. Müzik dışında da etkileyici doğa man
Selin ile tanışın

Selin ile tanışın

Pink Floyd ile müzikle tanışmanız hayatınızı ve müzikal yolculuğunuzu nasıl şekillendirdi? O dönemde sizi etkileyen başka müzik ya da sanatçılar var mıydı? Çok güzel bir soru... Pink Floyd babamın bana verdiği ilk CD’lerden biri olabilir. Küçüklüğüm pop, rock, blues albümlerini dinleyerek geçmişti ama ilk kez Pink Floyd dinlediğimde beni çok farklı bir yere götürdüğünü hatırlıyorum. Saatler boyunca odamda kendimi bu kadar kompleks gözüken ama aynı zamanda dinlemesi bir o kadar kolay ve keyif veren müziğe bırakmıştım. 12 yaşlarındaydım ve beni anlattığı hikayenin içine çekip tamamen etkisi altına almıştı. Bana ilham veren diğer sanatçılar arasında aklıma gelen isimler Michael Jackson, Stevie Wonder ve tabii ki Celine Dion, Beyoncé, Christina Aguilera, Alicia Keys gibi güçlü vokaliyle ön plana çıkan kadın sanatçılar. Bir röportajınızda müzikallerden caza kadar geniş bir yelpazedeki türlere ilgi duyduğunuzu okudum. Bu türlerin size kattığı en büyük kazanım nedir? Sanırım farklı türlerde yüzmüş olmanın ya da yüzüyor olmanın bana en büyük faydaları arasında kulağımı geliştirmesi ve müziğe karşı zihnimi açması geliyor. Bu aslında bilinçli olarak ya da kendimi yönlendirerek yaptığım bir davranışta değil. O gün uyandığımda ne dinlemek istediğimi kestiremiyorum. Bazı günler sadece pop oluyorsun sonra bir anda caza dönüşüyorsun sonra bir bakmışsın rock modundasın. Kısacası müziği farklı türlerin içine dalarak keşfetmeyi seviyorum. ‘Nostalgia Sessions’ kariyerinizde önemli bir yere sahi
Hattın ucunda: BALTHVS

Hattın ucunda: BALTHVS

Müziğiniz saykodelik, funk ve kozmik ritimleri birleştiriyor. Bu türlerin birleşimine nasıl yaklaşıyorsunuz? Her parçada belirli bir hava yaratmaya mı çalışıyorsunuz? Sanırım en çok istediğimiz şey, insanları evde rahatlatmak ve konserlerde ritim tutmalarını sağlamak. Şarkılar bu iki dünya arasında hareket etmeye çalışıyor. Yaratıcı sürecinizi nasıl tanımlarsınız? Daha çok doğaçlamaya mı yoksa yapılandırılmış kompozisyonlara mı odaklanıyorsunuz? Genelde davul ritmiyle başlıyoruz, ardından bas geliyor, üçüncü sırada gitar var. Bazen bir şarkı vokal isterse, söylüyoruz, ama her zaman gerekli değil. Yapılandırılmış kompozisyona odaklanıyoruz, doğaçlama ise daha çok canlı performanslarda önemli! Saykodelik unsurlar hem ses hem de canlı performans açısından müziğinizde nasıl bir rol oynuyor? Sanırım herkesin saykodelik "ses" kavramına dair kendi tanımı vardır. Benim için bu, Grateful Dead’in caz tarzı akıcı doğaçlamalarıdır; Dark Side of the Moon’dan (onu da severim) daha keşifçi ve uzaysaldır. İzleyici izin verdiğinde, müzikle daha eğlenceli ve keşifçi olabiliyoruz. Bu benim için saykodelik demek; yine de tüm müziğin saykodelik olduğunu düşünüyorum, çünkü zihninizi değiştirir. Kolombiya’da büyümek sesinizi nasıl etkiledi? Latin Amerika müziğinden çalışmalarınıza dahil ettiğiniz belirli müzikal gelenekler veya unsurlar var mı? Kolombiya’da insanlar dans etmeyi sever; eğer müziğiniz dans edilebilecek bir şey değilse, bu büyük bir sorundır. Bu durumun bizi bilinçaltında her zaman et
Trentemøller yeniden İstanbul’da

Trentemøller yeniden İstanbul’da

2006 senesinde yayınlanan ilk albümünüz ‘The Last Resort’tan geçtiğimiz Eylül’de çıkan yeni albümünüz ‘Dreamweaver’a uzanan yolculuğunuzda müziğinizin nasıl evrildiğini sizden dinlemek harika olurdu. Sesim kesinlikle evrildi, ancak ‘The Last Resort’ ile ‘Dreamweaver’ arasında net bir bağlantı var. Her zaman melodik ve duygusal bir müzik yapmaya odaklandım ama zamanla ses paletimi genişlettim. Ancak yine de eski albümlerimin minimalist olduğunu söylemek doğru olmaz. Onlarda da tonlarca katman var. Aslında yeni albümlerimin daha derin olduğunu düşünüyorum. Danimarka'da büyürken, elektronik müziği indie ve post-punk unsurlarıyla harmanlamanızı sağlayan müzikal etkiler veya kültürel deneyimler nelerdi? Kendimi elektronik müziği başka türlerle harmanlayan biri olarak tanımlamam. Daha çok rock, indie ve post-punk'tan etkilnedim, bu unsurlar her zaman müziğimin büyük bir parçası olmuştur. Ancak benim için mesele türleri harmanlamak değil, duygularımı doğrudan yansıtan bir müzik yapmak. Danimarka müziği çok fazla dinlemedim, daha çok İngiliz ve Amerikan grupları dinledim. The Velvet Underground'dan The Cure'a kadar her şey bu yelpazeye dahil olabilir. Elektronik müzik sahnesinde sürekli yenilikçi kalmayı başardınız. Geriye dönüp baktığınızda, sanatsal yönünüzü belirleyen kariyerinizdeki önemli anlar nelerdi? Aslında kendimi elektronik müzik sahnesiyle ilişkilendirmiyorum, bu yüzden orada sürekli güncel kalmaya odaklandığımı söyleyemem. Benim meselem, duygusal, melodik ve sinematik şa
Purple Disco Machine, ‘Paradise’ı anlatıyor

Purple Disco Machine, ‘Paradise’ı anlatıyor

Müziğe nasıl başladın? DJ ve prodüktör olarak kariyer yapma konusunda sana ne ilham verdi? Her şey ailemin müzik koleksiyonuyla başladı. Babam bir müzik aşığıydı ve büyük bir plak koleksiyonumuz vardı. Evimizde her gün ya plak çalardı ya da radyo açık olurdu. Annem ve babam ben çocukken çok fazla konsere giderdi, müzik onlar için belli ki çok para harcadıkları büyük bir şeydi. Çocukken beni de konserlere götürürlerdi. Bu yüzden sanırım doksanlı yılların sonlarında ya da ortalarında, 15-17 yaşlarındayken kendi müziğimi yapmaya başladım. Dresden'de olmama rağmen Berlin tekno sahnesinden, alt kültürlerden oldukça etkilenmiştim. 16, 17 yaşlarındayken birçok yasa dışı tekno partisine gittim çünkü o zamanlar 18 yaşında değildim ve üstelik 12 yaşında gibi görünüyordum. Bir bodrum katında ya da eski bir depoda düzenlenen yasa dışı tekno partileri sayesinde arkadaşlar edindim. Plak çalan DJ'lerden çok etkilendim ve bunu takıntı haline getirdim. Sonra kendime pikap almak için para biriktirdim. 90'ların ortalarında teknoyla müziğe başladım ama 90'ların sonlarında, özellikle Daft Punk'ın ‘Homework’ albümünü çıkarmasıyla hayatım tamamen değişti; çünkü bu tekno chno ile disko, funk, house ve rock'ı birleştirmenin mümkün olduğunu ilk kez fark ettiğim zamandı. Farklı türleri tamamen yeni bir şekilde harmanlıyorlardı. Bu beni çok etkiledi, aynı şeyi yapmak istedim. Böylece müzik üretmeye başladım, babamın plak koleksiyonundan şarkıları örnekleyip onlardan tekno ritimleri oluşturmaya çalıştım.
Ghostly Kisses yeniden şehirde

Ghostly Kisses yeniden şehirde

Son albümünüz 'Darkroom' dinleyicileri etkilemeye devam ediyor. Bu yeni müziğin arkasındaki ilhamdan ve sanatsal evriminizi nasıl yansıttığından biraz bahseder misiniz? 'Darkroom' hayranlarımızın ‘Box of Secrets’ aracılığıyla gönderdiği anonim mesajlardan ilham aldı. Sonuç, kolektif deneyimleri, samimi hikayeleri ve paylaşılan duyguları yansıtıyor. Bu gizli anlatıların özünü yakalamak, aynı zamanda müziğin derin ve etkileyici hissettirdiğinden emin olmak istedim. Bu albüm, yaratıcı sürecimde önemli bir evrimi işaret ediyor. Kendi kişisel deneyimlerimden ilham almak yerine, birçok insanın hikayelerinin parçalarını şarkılara dokumayı amaçladım. Bu değişim, daha geniş bir duygusal manzarayı keşfetmeme ve dinleyicilerle daha derin bir düzeyde bağ kurmama olanak tanıdı, böylece hem kişisel hem de evrensel bir şekilde kırılganlığı ve samimiyeti keşfetme fırsatı buldum. Şarkı yazma süreciniz zamanla nasıl değişti, özellikle son albümünüzü yayımladıktan sonra? Son zamanlarda keşfettiğiniz yeni yaklaşımlar veya etkiler var mı? Şarkı yazma sürecinin ötesinde, prodüksiyon konusunda çok daha açık hale geldim. Oli Bayston, Tim Bran ve George Fitzgerald gibi prodüktörlerle iş birliği yapmak, ufkumu yaratıcı anlamda genişletti. Farklı prodüksiyon tekniklerini kucaklamayı ve içgüdülerime güvenmeyi öğrendim, bu da yeni yaklaşımları korkusuzca keşfetmemi sağladı. Bu değişim, albümde daha zengin ve yenilikçi sesler ortaya çıkardı diye düşünüyorum. Müziğiniz genellikle rüya gibi, derin ve duygus
Bir house yıldızı

Bir house yıldızı

Müziğe nasıl başladınız? House müziğe sizi çeken neydi? Her zaman müziği sevdim. ABD'nin Indiana eyaletindeki Gary'de büyüdüm. Burası ünlü Jackson ailesinin yani Michael, Tito, Jermaine ve Janet’ın memleketi. Evde, mahallede, her yerde müzik vardı. Chicago'da müzik ve eğlence sektörüyle ilgili eğitim alıyordum. Üniversitede staj yaparken, farklı yerlerde çalışıp kendi yolumu bulmayı denedim. O zamanlar deneysel yeraltı müzikleri vardı. Kulüplerde son derece ham müzikler çalardı. Vokal yoktu, dans ederken kafamda melodiler oluştururdum. 1984 civarındaydı. House müzik, house olarak adlandırılmadan önce durum böyleydi. Birleşik Krallık ve Avrupa'da house müziğin öncülerinden biri olarak kabul ediliyorsunuz. House sahnesine nasıl dahil oldunuz? İlk günler müthişti. İnsanlar kulübe gidecekleri geceleri için kıyafetler tasarlardı. Jean’lerimizi yırtar, her yere çengelli iğneler takardık. O zamanlar üniversitede okuyor ve staj yapıyordum. Bir stajım DJ International Records adlı plak şirketindeydi. Orada Rocky Jones ile tanıştım. Bir gün Rocky, beni Loletta Holloway, Daryl Pandy ve Shawn Christopher ile New York'a götürmek istediğini söyledi. Hemen tamam dedim. Büyük bir New York gece kulübünde şarkı söylemenin nasıl bir şey olduğunu ve sanatçıların gerçekte ne yaptığını öğrenmeye başladım. Kariyeriniz boyunca birçok ünlü sanatçı ve yapımcıyla çalıştınız. Müziğini en çok etkileyen iş birlikleri hangileri? Nereden başlasam? Gavin Christopher, Donald Kinsey, Mick Jagger ve Chaka Khan.
Babylon Soundgarden’a Jakuzi ile geri sayım

Babylon Soundgarden’a Jakuzi ile geri sayım

  Yeni albümün çıkması neden bu kadar uzun sürdü? Bu soruyu biraz da bu beklentiyle yanıp kavrulan hayranlar için soruyorum. Pandemi zamanı çoğu kişi gibi ben de olan biteni anlamaya çalıştım. Dünyanın durması önceleri beni rahatlatmıştı ancak sonradan tekrar içimi bir şey yapmıyor oluşun huzursuzluğu kapladı. Hayata ilham alma ve üretim moduyla bakmayınca bu kas zayıflıyor bence. Sonradan fark ettim ki müzik yapmak kendi zamanının ruhuyla ve nasıl biri olmak istediğinle doğrudan alakalı. Arzularımı, benliğimi kendi zamanımla senkronlamam gerekiyormuş herhalde. Şimdi bakınca bunu söyleyebilirim. Ayrıca iki albümden sonra farklı bir çalışma tarzı bulmak durumundaydım. Bu duraksamadan sonra hem sahnemizi geliştirmek istedim, hem de aynı anda birbirimizden besleneceğimiz yeni insanlarla tanışma arayışındaydım. Kendim dahil, müzikal çevremde de bu motivasyon eksikliği ve tükenmişliğin geçmesi zaman aldı. Yakın zaman önce X’te yeni albüme dair bilgiler paylaştınız. Adının neden ‘Madalyon’ olduğunu biraz anlatabilir misiniz? Tabii içeriği ve yayın tarihi gibi detaylar da belliyse duymak isteriz. Yıllar içerisinde dinlediğim, etkilendiğim bir sürü şey oldu. Jakuzi’nin doğasına yakın olarak bu karışımın hepsinde kendime yakın bir şey buldum. Aslında çok fazla fikir denedim ve çoğunu kullanmadım. Birbirinden ayrışan iki farklı küme oluştu. Bunu da iki bölümlü bir albüm olarak kurguladım. İlki daha lo-fi synth-pop, post-punk’a yakın. İkinci bölüm ise daha stüdyo albümü diyebileceğimiz

News (1)

Viyana’dan bildiriyoruz!

Viyana’dan bildiriyoruz!

Taylor Swift son iki senedir rekorlar kıran Eras Turnesi’nin son bölümüne girmek üzere. Gittiği her ülkeye ekonomik açıdan nefes aldıran turnede Swift hayranları ortalama bilet ücreti üzerinden hesaplandığında, konser başına 100 milyon dolar gibi bir harcama yapıyor. Turne geçen yıl sadece Amerika ayağında ülke ekonomisine 5,7 milyar dolar katkı sağladı.  Swift hayranlarının kendilerini deyim yerindeyse adadığı ‘Swiftie’ oluşumu, sosyal medyada bir akım olmaktan çıkıp hayatın içine entegre olmuş durumda. Yaş aralığı oldukça geniş olan hayran kitlesi, konsere şarkıları ezberleyerek gelmenin yanı sıra hazırladıkları kıyafetler ve bileklikleriyle konser alanında tam anlamıyla bir şova imza atıyor.  Ben de iki senedir bu turneyi bir yerinden yakalamak için büyük çaba sarf edenlerdenim. Ancak biletler çıktığı gibi tükendiği için normal satış kanallarından alamadım. İkinci el bilet kanalı olan Viagogo üzerinden önce Cardiff konserine bilet aldım, ama maalesef ani bir iş sebebiyle konsere gidemedim ve biletimi aynı sistem üzerinden satmak zorunda kaldım. İkinci bir şans olarak Viyana konserine aldığım biletler için turnenin videolarını izleyerek bu büyük şova hazırlandım. Eksik kalmamak için Swiftie bilekliklerden bile yaptım. Üç konserlik turnenin başlamasına bir gün kala, seyahatimden 24 saat önce, tüm dünya flaş haberle Viyana konserlerinin terör tehdidi sebebiyle iptal olduğunu öğrendi. Bu haber konserler için yola çıkanlarda ve çoktan Viyana’ya varmış olanlarda soğuk duş etkisi