Hande Sönmez

Hande Sönmez

Articles (3)

Bir anti kahraman olarak Hedda Gabler

Bir anti kahraman olarak Hedda Gabler

Sahneye taşınan klasik oyunlar, zaman zaman fikir ayrılıklarına sebep olsa da hep ilgi çekmiştir. Sizin ele aldığınız Hedda Gabler nasıl bir uyarlama? Tuğrul Tülek 1890’da yazılmış bir oyunun hâlâ günümüz dünya düzeninde seyirciyi kışkırtacak, düşündürecek, harekete geçirecek bir gücünün olması ve buna ilk elden şahit olmak müthiş bir duygu. Kendi adıma şimdiye dek çok fazla klasik metin oynamadığım için bu deneyim beni çok heyecanlandırıyor ve yaptığım işe bir kez daha sıkı sıkı tutunmama sebep oluyor. Biz her ne kadar Patrick Marber’ın yeniden yazdığı versiyonu sahneye taşısak da Hedda’nın geri dönüşü olmayan bir yola doğru giden hikayesi tüm dinamikleriyle buluşuyor seyirciyle. Günümüz seyircisiyle daha rahat iletişim kurmak için tercihleriniz oldu mu? Tuğrul ‘Hedda Gabler’ günümüz seyircisinin alışık olduğu hızda ve dinamikte bir metin değil. Karakterleri derinlemesine anlatan, her sözcüğün aslında pek çok duruma ve duyguya referans ettiği çok iyi dinlenmesi, takip edilmesi gereken bir metin. Yani bir tiyatro oyunu olmasının ötesinde çok önemli bir edebiyat eseri. Elbette oyunu sahneye koyarken bugünün seyircisiyle buluşacağını göz ardı etmedik ama metnin, Ibsen’in ve Marber’ın dilinin kaybolmamasına da dikkat ettik. Yani ‘Hedda Gabler’ bizim için de seyirci için de kolay yutulur bir lokma değil. Genel olarak duyduğum iki şey beni çok mutlu ediyor: Birincisi, oyunu izledikten sonra metni okuma ihtiyacı hisseden seyirci sayısı çok fazla; ikincisi de, klasik ve ağır aksak
Her hafta, o hafta sonmuş gibi çizmek

Her hafta, o hafta sonmuş gibi çizmek

  Çizimlerinizin, insanların hissettiklerini dile getirmek gibi önemli bir misyonu var bence. Bu yüzden mi kitaplarınızdan birinin adı ‘Sanki Sen Aynı Ben’? Evet, hemen hemen aldığım tüm geri bildirimlerde bu var. “Ben de böyle hissetmiştim ama söyleyememiştim,” diyen çok fazla okuyucu/takipçi bulunuyor. Kitabın ismi için de okuyucuyla bir ortaklık kurayım istiyordum. İlk başta ‘Sanki Sen’ olabilir diye düşünmüştüm ama sonradan o, biraz tepeden bakan bir isim gibi geldi. ‘Sanki Sen Aynı Ben’ daha çok içime sindi, fonetik olarak da daha uygun geldi.  Çizimlerinizle insanların sesi olduğunuzu bilmek nasıl bir duygu? İlk başta bayağı hoşuma gidiyordu ama sonra “Acaba çok mu kendimi açık ediyorum?” diye düşünmeye başladım. Beni benden daha iyi tanıyan insanlar oluştu neredeyse. Takip eden kitle büyüyünce sanki benimle ilgili bir sırrı da keşfetmiş olduklarını hissediyorum. O yüzden aslında biraz da korkutucu değil desem yalan olur.  Çizgilerinizin oturması ve kendi stilinizi bulmanız ne kadar zamanınızı aldı? 10 seneyi buldu diyebilirim. Arada düşünüyorum; 10 sene başka bir şeyle uğraşsaydım, ne bileyim mesela bilardo oynasaydım çok iyi bir bilardo oyuncusu olabilirdim. Ya da keşiş olsaydım üçüncü gözü açabilirdim. Ama ben karikatür üzerine ihtisas yapmaya karar verdim. Bu süreçte de çok fazla kovuldum, geri çevrildim, başka işler denedim ama mutlu olamadım. Karikatür dünyasına girmek çok maceralı bir iş oldu. Şu anda dergiler kapanıyor malum ve eğer ben kariyer yapmadan dergiler
Ötekilerin var olma savaşı

Ötekilerin var olma savaşı

Öncelikle isim olarak neden ‘Ben Varım’ı tercih ettiniz? Hülya Gülşen Oyunun orijinal ismi ‘Neukölln Mucizesi’ydi ama her yere uyarlanabilecek bir isim olsun istedik. Bir de izleyince göreceksiniz, oyunun meselesine de hizmet eden bir isim ‘Ben Varım’. Yeliz Kuvancı Uzun süre ‘mucize’ ismiyle bahsettikten sonra adı değişince yabancılaşmıştım ama oyuna çok uygun olduğunu düşündüm.  Oyunda rol almaya sizi ikna eden ne oldu? Yeliz DasDas çatısı altında olması benim için çok etkiliydi çünkü bu vesileyle çok iyi bir ekip kuruldu. Teksti okuduğumda da zaten içinde olmaya heveslenmiştim. “Bunu kaçıramam,” dediğim bir işti, yani beni sorgulamaya iten hiçbir sebep olmadı. Hülya Ben de iyi kadro, iyi oyun, iyi yönetmen üçlemesine iyi prodüksiyon da eklenince herkes gibi projede yer almak istedim. Ayrıca metnin “sözü” olan bir metin olduğunu düşünüyorum. Öyle oyunları oynamak her zaman daha kıymetli tabii ki. Eğlenceli bir müzikli oyundan çok daha fazlası. Didem Balçın Bir de DasDas olarak hoşumuza giden şeylerden biri, 1990’larda yazılmış bir oyunun, konusu son derece basit olmasına rağmen hâlâ güncelliğini korumasıydı. Kadro nasıl oluştu? Sesi iyi olan oyuncular mı bir araya geldi? Didem Koro için seçmeler oldu. Oyuncular ise birbirini tanıyan ve uzun süredir bir arada olan isimler. Açıkçası bizim için uyum da çok önemliydi. İnsanlığı, tiyatroya bakışı nasıl diye düşündük daha çok. Ekibin aynı dili konuşması mühimdi. Ne mutludur ki herkes aynı dili konuşuyor. Hülya Bir de sanırım bizl