Tiyatro Circa’nın ilk prodüksiyonu ‘Nora (Bir Bebek Evi)’, 28. İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyerini gerçekleştirdi. Öncelikle Tiyatro Circa’nın kuruluşundan bahsedebilir misiniz? Bu oluşumu hayata geçirmeye nasıl karar verdiniz?
Tiyatro Circa 2024 yılında kuruldu. Ibsen’in ‘Nora’ oyununu yapmayı uzun zamandır planlıyor, düşünüyordum. Tiyatro kurmak isteğinden önce ‘Nora’ oyununu hayata geçirme isteği vardı anlayacağınız. Oyun çok derinlikli, üzerinde konuştuğumuz zaman bir sürü uzun cümle kuruyoruz hâlâ. Nora bana kendi tiyatromu kurdurdu.
Ben de bir kadın olarak, ataerkil düzende yaşadığım sorunlar dolayısıyla çıkış yolları arayan biriyim. Dayatılan çerçeveler, kalıplar ve talep edilenler var; iş yapabilmek ya da yapacağımız işler o sistemin kurallarına ve seçim yapan belli bir gruba çok bağlı olabiliyor. Ben biraz sıkışmış hissediyordum. Çözümü bana sunulanlardan beklemeyip istediğim hikayeleri kimseye bağlı kalmadan anlatmak istedim. Nora bana bunu yapmamı söyledi ve bana bu konuda ilham kaynağı oldu. Çünkü o da cesur bir karar verdi, bunu kendisi için yaptı. Bu oluşum bir ihtiyaçtan ve kadın olarak sıkıştırıldığımız rollerden bağımsız bir alan açmak için doğdu. Erkek hikayeleri içerisinde biçilen rolleri beklemeden, pasif kalmayıp sorgulayıp adım atmaya teşvik ediyor.
Circa’nın öncelikli amacı kadın hikayeleri anlatabilmek ama tabii ki bununla beraber ortak heyecanlarda birleşeceği insanlarla üretmeyi hayal ediyor. Tıpkı kelime anlamı gibi bunu tiyatro dolaylarında yapmak istiyor. Bu yolcuğuna zamansız olup, keşfetmeye açık, dönüşüme hazır çok yönlü bir rota çizmeyi hayal ederek başladı.
Heyecanlandıran ve seyircinin de manevi ihtiyaçlarına karşılık bulabilecek, etkileşime açık hikayelerin peşine düşmek ve içime sinen, gereği kadar uğraşılıp, çalışılmış, nitelikli, paylaşmaya değer, izlemekten keyif alacağım işler yapmak istiyorum.
Tiyatro Circa’nın öncelikli amacı kadın yaratıcılarla çalışmak ve kadın hikayeleri anlatmak. Türk tiyatrosunda kadın yaratıcıların görünürlüğü sizce ne durumda?
Türk tiyatrosunda özellikle bir zamandır, kadın hikayelerinin daha çok anlatılmaya başladığını düşünüyorum. Ama mesela çok az kadın yönetmenimiz var, kadın hikayelerini çoğunlukla erkek yönetmenlerden izliyoruz. Takip ettiğim genç, yetenekli kadın yazarlar var ama keşke daha çok üretim yapılabilse. Ben, doğru metinle buluştuğunda hikayelere kadın gözünün ve elinin çok incelikli, detaylı ve kapsayan bir bakış açısı katabildiğini gözlemliyorum. Sadece kadın karakterlere değil, erkek rollerine yaklaşım açısından da daha çok yönlü bakabiliyorlar. Anlatılan hikayeler çoğaldıkça, daha fazla nitelikli işler üretildikçe daha çok görünür olacağını ve karşılık bulacağına inanıyorum.
Her alanda ve tiyatroda kadın yaratıcıların görünürlüğü konusundaki destekler çok önemli. Bu soru vesilesiyle kültür-sanata ve tiyatroya, bu kadın projesine desteğinden dolayı Pernod Ricard Türkiye’ye teşekkür ediyorum. Bu süreçte bizimle olmaları bize güç verdi.
Tiyatro Circa’nın ilk prodüksiyonu, Henrik Ibsen’in 19. yüzyıl başında yazdığı ‘Nora (Bir Bebek Evi)’ oldu. İlk eserinizde bir Ibsen yapıtını sahnelemeye karar verirken sizi motive eden neydi? İlk prodüksiyon olarak düşündüğünüz diğer eserler nelerdi?
‘Nora (Bir Bebek Evi)’ oyununu yapma isteğim Circa’yı kurmadan önce oluşmuştu. Biraz birbirlerini doğurdular. Yeni metinleri de merakla araştırıp takip ediyorum ama klasik metinleri seviyorum ve ilk oyun olarak hem içerik hem de sağlam, klasik bir metnin adaptasyonunu yapmak iyi bir tercih oldu. ‘Nora’ oyunu, bir kadının içine sıkıştırıldığı sistem içinde ona dayatılanlara baş kaldırıp kendini bulma macerasına atılması bakımından çok değerli bir metin. Hâlâ hem toplumsal olarak hem kişisel olarak güncel bir konu. Dünyada hâlâ geçerliliğini koruduğunu ve kendi hayatımda da çeşitli alanlarda ve dönemlerde karşılığını bulduğunu düşündüğüm için bu metni seçtim.
Bu uyarlamada oyunu üç yerine iki perdede izliyoruz. Bu prova aşamasında vardığınız bir karar mı oldu? Dramaturji açısından başka ne gibi değişiklikler yaptınız?
Bizim uyarlamamız da üç perde aslında ama biz ilk iki perdeden sonra ara veriyoruz. Festivalde oyunlar arasız oynuyor, biz de öyle oynadık. Açıkçası başta gönlümüz hiç ara vermeden oynamaktı, festival gösterimleri bitince, tarantella’dan sonra bir ara koyduk. Oyunun dramaturjisine çok önceden çalışmaya başlamıştık ve çeşitli adaptasyonlar üzerine yoğunlaştık. Oyunda kısaltmalar yaptık, bazı sahnelerin bir kısmını çıkardık. En çok Amy Herzog ve Bergman adaptasyonları ve orijinal metin üzerinde çalıştık. Metnimizin, orijinal metinden farklı olarak daha çok diyalog şeklinde akan, daha güncel ve yalın bir dili var. İstediğimiz zamansız, minimal üsluba çok uyuyor. Amy Herzog’un metne temel anlamından bir şey kaybettirmeden yaptığı dokunuşun aslında hikayeye ve karakterlere başka bir bakış açısı sunan tertemiz adaptasyonu en çok faydalandığımız ve kendimize yakın hissettiğimiz oldu.
‘Nora (Bir Bebek Evi)’nin kadrosuna nasıl karar verdiniz?
Uzun zamana yayılan bir oyuncu seçimi dönemi geçirdik. Deniz (Celiloğlu) okuldan arkadaşım ve daha önce de beraber kısa bir süre çalışmıştık. Geçtiğimiz kış onunla buluştuğumuzda ve yapmak istediğimizi anlattığımızda çok heyecanlandı. Ekibe ilk ve erken katılanlardan oldu. Deniz’den sonra Özlem (Öçalmaz) geldi. Aynı şekilde o da okul arkadaşım. Düşündüğümüz bir isimdi, bir etkinlikte karşılaşınca onu görmek beni motive etti ve hemen sordum. Cem’i (Avnayim) Tolga (Karaçelik) önermişti, onunla bu proje dolayısıyla tanıştık. İlk görüşmemize o kadar hazır ve ilgili geldi ki hemen oyunu ve karakterleri derinlemesine konuşmaya başladık. Işıl Hanım da (Dayıoğlu) tüm özeni ve ilgisiyle bizimle bu ekipte yer almak istedi ve heyecanlandı. Emrah (Özdemir) en son dahil oldu, onunla da bu oyun vasıtasıyla tanıştık. Tatlı, sakin ve pozitif enerjisiyle ekibe katıldı. Roller kendi kişisi gelene kadar bekler ve kendi kişisini ister; bu roller için de öyle oldu.
Oyunda Nora karakterini canlandırıyorsunuz. Bu rol için nasıl bir hazırlık süreciniz oldu? Tarantella dansının olduğu bölüm oyunun en akılda kalıcı anlarından. Dans için özel bir hazırlık sürecinden geçtiniz mi?
Bir yıl önce başlayan yoğun masabaşı çalışması hem metni hem de karakteri her tarafından düşünüp sorgulamamı, araştırmamı, keşfetmemi, anlamamı sağladı. Zor ve kompleks, çokça oynanmış bir rol. Birçok yorumunu izledim. Her izlediğim Nora’da başka taraflar gördüm. Bunun dışında Nora referansı olabilecek filmler izledim, kitaplar okudum. Oyunun proje tasarımını da yapıyor olmak bütünü görmemde verim sağladı. Çok katmanlı, neredeyse her cümlesinde en az üç farklı anlam barındıran, duyguların yoğun olduğu bir rol. Duyguları aktarmaya, dönüşümünü ve katmanlarını doğru dengede tutmaya özen göstermek ve bunu oyuna doğru yayabilmek için provalarda hassas çalıştık. Hem uysal ve sıkışmış hem baş kaldıran ve inisiyatif alan; ikilikleri sürekli bir arada yaşayan bir karakter Nora. Tarantella oyunun kısa bir özeti ve Nora’nın dönüştüğü an, en güçlü sahnelerden biri. Bu dans 15. yüzyılda güney İtalya’da ortaya çıkıyor. Önce örümcek tarafından sokulan kadınların iyileşmek ve tedavi amaçlı yaptıkları bir dans olarak başlamış, sonradan biraz daha ‘cici’ bir forma bürünmüş. Nora’nın oyunda duygularını bedensel olarak ifade ettiği, kabuğunu kırdığı ve kontrolü bırakıp kaçınılmaz olarak kendini bıraktığı bu dans, karakter için çok doğru bir referans ve Ibsen’in bu tercihinin boş yere olmadığını çok iyi anlıyorsun. Alt beden yeri tepiyor, üst beden yumuşak. Bu tezatlığı bedensel olarak prova edip kendi bedenimde doğru duruşunu bulmak, sonrasındaki kontrol dışı/esrik bölüm için de bedenimden çıkan yönelime, ifade biçimine odaklanmak için ayrıca dans provaları yaptım. Kondisyon gerektiren ve göründüğü kadar basit olmayan bu dans için Zeynep Yüceil ile yaptığımız birkaç verimli prova, bedenimden çıkan duygulara odaklanmamı ve Nora’yı daha iyi anlamamı sağladı.
Sahne tasarımının oyun süresinde değişiminde Nora karakteri aktif bir rol oynuyor. Dekor ve sahne tasarımının ardındaki yaratıcı süreci anlatabilir misiniz?
Evet, Selin (Şenköken) rejiyi ve sahneyi düşünürken hiçbir zaman büyük dekorlar hayal etmiyordu. Sade, yalın ama güçlü ve net bir fikir arayışı içindeydi. Bir gün bu ışık fikriyle geldi. Nerdeyse tamamen ışıklar üzerine kurulu tasarım, Nora’nın iç dünyasının anlatımını desteklemeye ve hikayenin gidişatını aktarmaya hizmet etmek için var. Işıklar, evini ayakta tutmak için çabalayan, o düzende nasıl var olabilecekse onu yapmaya çalışan Nora’nın dünyasını yansıtıyor. O, ışıkları o dekore ediyor, orası onun alanı. Duygularıyla paralel gidiyor ışıklara gitmesi, onları bağlanma anları. Nora oyundaki belli değişim noktalarında dekorla ilişki kuruyor. Aynı şekilde müzik de Nora’nın iç dünyasıyla ve diğer karakterlerle, hikayenin gidişatıyla uyum içinde. Işık tasarımı ise sahnenin duygusuna göre başka bir karakter gibi hareket ediyor ve anlatılmak istenen şey için ışık da bir cümle kuruyor. Genel olarak bu tasarım, oyunu minimal reji üslubuyla beraber bütünlüklü, zamansız bir düzleme taşıyor.
‘Nora (Bir Bebek Evi)’ seyirciyle buluşmaya devam ediyor. Tepkiler nasıl?
Henüz çok az oyun oynayabildik. Umarım sezon boyunca seyircilerle buluşur, dolaşırız. Bazı oyunlarda kadınlar sinir bozukluğuyla güldüler, bazı oyunlarda ağladılar. Sonuna kadar merakla izledim diyenler de oldu, tarantella’yı konuşanlar da. Subjektif bir iş yapıyoruz. Her oyun o günkü seyirciyle bir deneyim oluyor bize de. Hevesle oynamaya devam edeceğiz.
Tiyatro Circa olarak geleceğe dair hedefleriniz, planlarınız neler?
Circa şu anda Nora’nın yolculuğuna odaklanmış durumda, bu hikayayle olabildiğince dolaşmayı hedefliyor. Bununla beraber yeni metin araştırmaları pek yakında başlayacaktır diye düşünüyorum.