Seni takip eden pek çok kişi müzikalleri çok sevdiğini biliyor. Sana ‘Son Beş Yıl’ı Türkiye’de yapma kararını aldıran neydi?
Müzikal hayalim hep vardı zaten. ‘İstanbulname’ müzikalinden tanıştığım ortak yapımcım Evren Ercan aradı bir gün. İki kişilik böyle bir oyun olduğunu söyledi ve projeyi beraber yapmayı teklif etti. Yapımcı olmak hiç aklımda yoktu aslında ancak bir yandan da kendi işimizin patronu olursak daha hızlı ilerleriz diye düşündüm. Evren’in de deneyimleri muazzam. Bu deneyim benim enerjimle birleşti ve birlikte yola çıktık. Şarkıları dinleyince çok korktum. Hatta en başta şarkıları dinlemeden evet demek hata mı oldu acaba diye düşündüm, zira hepsi çok çok zor. Sonra oyunun Broadway macerasını araştırınca kült bir müzikale dönüştüğünü okudum ve “Hadi Kaan, bir meydan okuma seni bekliyor,” diyerek bodoslama daldık bu işe.
Jamie’yi okuduğunda onun sevdiğin ve sevmediğin tarafları neler oldu?
Jamie’nin kariyer yolculuğu benimkine çok benzediğinden onunla çok rahat empati kurabildim. Jamie, yükselişte olan hırslı bir yazar. Ailesinin beklentilerine aykırı bir kadına aşık olarak kalıpların dışına çıkmış bu uçarı adamı kısa sürede çok sevdim. Tabii zaman zaman bu hırsa yenik düşüp yakınındakileri ve sevdiği kadını yok sayması, onun yanında olmayışı, Jamie’nin kızdığım tarafları ancak ben de çoğunlukla yoğun tempom nedeniyle pek çok arkadaşımı dostumu ihmal edebiliyorum ve bu konuda kendimi değiştirmeye çalışıyorum. Diğer yandan Jamie’nin aslında sevdiklerine el veren, onların yükselmesini isteyen egosuz bir yanı da var. En sevdiğim yanı o oldu. Kendi ilerlerken sevdiğinin de ilerlemesi için cesaret veriyor sürekli. Çok klas.
Kendine hep ‘daha’ kelimesi içeren hedefler koyduğunu biliyorum. ‘Son Beş Yıl bu hedefler arasında nasıl bir yerde duruyor?
Epey yukarıda bir yerde duruyor. Çünkü bunda yüzlerce ‘daha’ var! Açıkçası bu kadar zor bir süreçten geçeceğimi düşünmemiştim desem yalan olmaz. Müzikal gibi bir müzikal olduğu için sadece şarkılardan oluşan bir yapım. Bizim izleyicimizin çok da alışık olmadığı bir konsept. Bizde müzikaller genelde aralarda şarkı söylenen oyun şeklinde olmuş hep. Baştan sona müzikal olan oyun sayısı bir elin parmaklarını geçmez. O nedenle gelenlerden bir kısmı eminim çok sevecek, bir kısmı da hiç sevmeyecek. Buna hazırım. Diğer yandan iki kişilik olması ve oyun boyunca Pelin’le hep sahnede olmamız apayrı bir durum. Kulise gidip iki soluklanmaya vakit olmaması çok enteresan bir şey. Oyun tek perde olduğundan ilk sahneye çıkışta aslında selama çıkmış oluyorsun. Ayrıca çok Batılı bir müzikal. Müzikleri çok güzel ancak Türkçeleştirirken çok hassas olmak gerekiyor. Hecelere uyaklara dikkat etmek bunu kendi ses renklerimize uyumlu hale getirmek başlı başlına bir işti. Müzik direktörümüz Can Bora Genç epey emek sarf etti. Diğer ve en önemli konu ise şarkıların zorluğu. Broadway sanatçıları için bile çok zor. Dolayısıyla benim için çok daha zor bir süreç oldu. İlk iki oyunda bazı hatalarım da oldu zaten. Tabii ki seyirci vakit ve nakit ayırdığı için kusursuz bir şey izlemek istiyor, biz de her seferinde üstüne koyarak ilerleyeceğiz inşallah.
‘Son Beş Yılı’ izlemeye gelen seyirciyi şaşırtacak şeyler olacak mı? Çok detaya girmeden birkaç ufak ipucu alabilir miyiz?
Bir kere bambaşka bir Kaan görecekler. Gürül gürül gülme beklentisiyle gelmemelerini tavsiye ederim. Bu bir romantik drama. Oyunun kurgusu da çok enteresan zira Cathy yani Pelin (Akil) beş yıllık ilişkiyi sondan başa anlatırken Jamie yani ben olayları baştan sona anlatıyorum ve hikayemiz düğünde kesişiyor. Senaryoyu okurken bu kısım bizi çok heyecanlandırmıştı. Seyirci için de farklı bir deneyim olacaktır.
Türkiye’de tiyatroya yönelen seyirci müzikallere de aynı ilgiyi gösterecek mi sence?
Zor bir soru. Zira TÜİK verileri açıklandı ve kültür sanat harcamalarında tiyatro, konser, sinema sadece %6 ile son sırada. Bunun en fazla %1’i tiyatrodur. Bunun içinde müzikal ne kadar yer bulur bilemem. Aslında böyle bakınca bizimkisi tam bir deli işi. Diğer yandan kendi komedyenlik yolculuğumda öğrendiğim bir şey varsa, o da güzel ve kaliteli bir iş yapıldığında, doğru tanıtırsanız ve samimiyetle kalbinizi açarsanız halkın çılgınlar gibi ona sahip çıkması. Biz iki oyun oynadık, ikisi de kocaman salonlarda kapalı gişeydi. Ocak ayında yine Uniq, Zorlu PSM ve CKM’de oynayacağız. Ben umutluyum. Yeter ki biz layıkıyla görevimizi yerine getirelim.
Yurt dışında gördüğün müzikallerden sende en çok iz bırakanlar hangileri oldu? Neden?
Geçen bahar izlediğim ‘Tootsie’yi çok sevdim. Gerçekten filminden daha güzeldi. Muazzam bir rejisi vardı. Danslar, şarkılar, verilen mesajlar çok iyiydi. Temposu bir dakika bile düşmedi. Hâlâ etkisi altındayım. Yine bu yıl Londra’da izlediğim ‘9 to 5’ müzikali iş hayatıyla alakalı olduğundan ayrıca hoşuma gitti. Geçen yıl seyrettiğim ‘42nd Street’ ise içeriğinden ziyade dansları ve şarkılarıyla çıtayı epey yükseltti. Yine New York’ta izlediğim ‘Prom’ da çok iyiydi. Özellikle gençlere, kendileri olmalarıyla ilgili çok sıkı mesajlar veriyordu ancak ömrü maalesef kısa oldu. Yine bir klasik sever olarak bu sene Kelli O’Hara’nın başrolde olduğu ‘Kiss Me, Kate’ müzikalini olağanüstü buldum. Ne yazık ki yine erken perde kapattı. Broadway çok acımasız bu konuda maalesef.
14 Ocak, Uniq Hall, 20.30, 55-121 TL / 20 Ocak, Zorlu PSM, 20.30, 66-121 TL / 31 Ocak, Caddebostan Kültür Merkezi, 20.30, 100-112 TL