Mehmet Birkiye
Fatih YılmazMehmet Birkiye
Fatih Yılmaz

Festivali küratöründen dinledik

28. İstanbul Tiyatro Festivali bu yıl 22 Ekim-19 Kasım tarihlerinde yönetmen, oyuncu ve akademisyen Mehmet Birkiye’nin küratörlüğünde gerçekleşiyor. Kent Oyuncuları geleneğinin temsilcilerinden olan Birkiye ile festivali konuştuk.

Seda Pekçelen
Reklâm

İstanbul Tiyatro Festivali’nde üstlendiğiniz küratörlük görevinizin ilk yılındasınız. Bu görevi, festivalin ilk küratörü olan Işıl Kasapoğlu’ndan devraldınız. 2022 yılından beri küratörlü olarak gerçekleşen festivalde küratörün görevi ve sorumlulukları neler oluyor?

Küratörün herhalde birinci görevi festivalin yıllar içerisinde oluşturduğu niteliğini daha yukarıya taşımak. İkincisi kendi bakış açısını mümkün olduğunca programa yansıtmak, üçüncüsü ise festivalin daha çok seyirciye ulaşmasını sağlamak. Ama bunu yaparken popülist ve ticari tiyatronun çelişkilerine düşmemek.

Festivalin küratörü olarak programı şekillendirmeye başladığınızda sizi en çok heyecanlandıran ne oldu? Festivale dair hayalleriniz, planlarınız, hedefleriniz neler?

Benim için çok kıymetli olan yerli tiyatro gruplarının festivale gösterdikleri ilgi ve katılma isteği oldu. Bu isteği verimli kullanabilirsek Türk tiyatrosunun gelişimine katkıda bulunabiliriz. Festivalin olağan hedefleri dışında, bir hayalim var; her yıl bir yerli yazarımızın oyununu, yurt dışı festivallerle iş birliği yaparak sahnelemek ve onları yurt dışına taşımak. Tabii ki uzun soluklu bir proje, bir küratörün iki yıllık görev süresine sığması mümkün değil ama bir yerden de başlamak gerekiyor.

Festivalde yer alacak eserleri hangi kriterlere göre belirlediniz? Program nasıl ortaya çıktı?

Tiyatro edebiyatındaki iki tür kahraman arasında bir ilişki oluşturmak istedik. Büyük hedeflerine ulaşmak için toplum düzeni alt üste eden ve bunu da hayatı ile ödemekten çekinmeyen büyük karakterler ile küçük dünyalarını küçük ama hiç geçmeyen acıları ile sürükleyen ölüp de bir türlü kurtulamayan kahramanlar. Bu kahramanlar ayakkabılarının içine kaçan ve çıkması mümkün olmayan taşların acısı ile yürüyorlar ve acıya dayanmak içinde umudu taşımaya çalışıyorlar.

Festivalin basın toplantısında yaptığınız konuşmada tiyatronun hayatımızda daha çok yer tutması gerektiğine dikkat çektiniz. Çabuk tüketilip hızla unutulan içeriklerin günümüz dünyasında epeyce tercih edildiği malum. Böyle bir ortamda tiyatro neden hayatımızda daha fazla yer tutmalı?

Belki de bu toplumsal amneziden kurtulmak için; sizin tanımınızla- içerikleri daha iyi kavrayacağımız ve hafızamıza kazıyacağımız bir zamana ihtiyacımız var. Parmağımızla ittirip öteki içeriğe geçme imkanımızın olmayacağı bir durma zamanına. Bir entelektüel araya, bir dinleme, izleme ve düşünme arasına. Yoksa korkarım bizde içi boşalmış, ağırlıksız, hızla akıp giden içerikler gibi, bir rögar ızgarasından akıp yok olacağız.

Festivalin bu yıl 28’ncisi düzenleniyor. İstanbul Tiyatro Festivali dünden bugüne Türkiye’nin tiyatro sahnesine neler kattı?

Daha önce de ifade ettim, İstanbul Tiyatro festivali benim için dünya tiyatrosuna açılan bir kapı olmuştur. Ancak kanımca Türk tiyatrosuna kattığı en önemli şey; tiyatro sanatı ile ilgili bir farkındalık yaratmasıdır. Yani “Ben neredeyim? Nasıl tiyatro yapıyorum? Bu yolda devam etmeli miyim? Hangi yöne doğru ilerlemeliyim?” gibi soruları açığa çıkarmıştır. Seyircinin talebinin niteliğini de değiştirmiştir. O da artık “Ne izlemeliyim? Tercihim ne olmalı?” sorularına İstanbul Tiyatro Festivali’ni denkleme dahil ederek cevap verecektir. Kaçınılmaz olarak seyirci, tiyatrocuları da etkileyecektir. Ve bildiğiniz gibi sanat birbirinden etkilenerek gelişir; olumlu ya da olumsuz.

28. İstanbul Tiyatro Festivali’ne dair detaylı bilgi burada, biletlere şuradan erişebilirsiniz.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm