Sahneye taşınan klasik oyunlar, zaman zaman fikir ayrılıklarına sebep olsa da hep ilgi çekmiştir. Sizin ele aldığınız Hedda Gabler nasıl bir uyarlama?
Tuğrul Tülek 1890’da yazılmış bir oyunun hâlâ günümüz dünya düzeninde seyirciyi kışkırtacak, düşündürecek, harekete geçirecek bir gücünün olması ve buna ilk elden şahit olmak müthiş bir duygu. Kendi adıma şimdiye dek çok fazla klasik metin oynamadığım için bu deneyim beni çok heyecanlandırıyor ve yaptığım işe bir kez daha sıkı sıkı tutunmama sebep oluyor. Biz her ne kadar Patrick Marber’ın yeniden yazdığı versiyonu sahneye taşısak da Hedda’nın geri dönüşü olmayan bir yola doğru giden hikayesi tüm dinamikleriyle buluşuyor seyirciyle.
Günümüz seyircisiyle daha rahat iletişim kurmak için tercihleriniz oldu mu?
Tuğrul ‘Hedda Gabler’ günümüz seyircisinin alışık olduğu hızda ve dinamikte bir metin değil. Karakterleri derinlemesine anlatan, her sözcüğün aslında pek çok duruma ve duyguya referans ettiği çok iyi dinlenmesi, takip edilmesi gereken bir metin. Yani bir tiyatro oyunu olmasının ötesinde çok önemli bir edebiyat eseri. Elbette oyunu sahneye koyarken bugünün seyircisiyle buluşacağını göz ardı etmedik ama metnin, Ibsen’in ve Marber’ın dilinin kaybolmamasına da dikkat ettik. Yani ‘Hedda Gabler’ bizim için de seyirci için de kolay yutulur bir lokma değil. Genel olarak duyduğum iki şey beni çok mutlu ediyor: Birincisi, oyunu izledikten sonra metni okuma ihtiyacı hisseden seyirci sayısı çok fazla; ikincisi de, klasik ve ağır aksak bir Hedda izleyeceğini düşünen seyirci oyundan sonra tam tersini düşünerek çıkıyor salondan. Bu da elbette Mehmet Birkiye’nin dinamik reji buluşlarıyla ilintili.
‘Hedda Gabler’ hangi yönleriyle bir oyuncunun oynamaktan keyif alacağı bir oyun?
Tuğrul Ibsen gibi klasik yazarları oynamak büyük bir sorumluluk. Yüzyılları taşıyorsunuz aslında söylediğiniz her cümleyle birlikte. Örneğin, ağzınıza geldiği gibi değiştirmek, şaşırdığınızda bir şekilde gündelik bir dille kotarmaya çalışmak, o dile hakim olmadan sahneye çıkmak, başka oyunlarda belki günü kurtarmanıza yarayabilir ama böyle klasik metinlerde mümkün değil. Zaten hiçbir zaman o kafada bir oyuncu olmadım ama bu oyunun prova süreci benden daha çok konsantrasyon, belki daha çok adanmışlık talep etti. Neyse ki, ekip olarak aynı disiplinle çalıştığımız için bunda hiç zorlanmadık.
Henrik Ibsen oyunlarına yabancı olmayan bir oyuncu olarak ‘Hedda Gabler’ sizin için nasıl bir yerde duruyor?
Yeşim Koçak Son iki senedir fazlasıyla haşır neşir olduğum, hayatımın merkezinde bir yazar. ‘Hedda Gabler’le aynı anda Şehir Tiyatrosu’nda ‘Nora - Bir Bebek Evi’nde de oynuyorum. Ibsen adı geçtiğinde hemen ‘feminist’ kelimesi akla geliyor ama aslında o, kendini hümanist olarak tanımlıyor, yaşadığı ve yazdığı dönemim toplumsal kodlarına, sosyoekonomik koşullarına bakıldığında bence aslında anarşist. Bir kadın yazıyor; bu kadının yani Nora’nın, üstündeki erkek hegemonyasını idrak ettikten sonra kendi varoluşunu tamamlayıp çocuklarına faydalı bir anne haline gelene kadar evini bırakıp gitmeye cesareti var. Hedda ise anlaşılması çok daha zor bir kadın. Bir anti kahraman. Hayatı her anlamda bir erkek gibi yaşamak isteyen bir egosu ama ‘babasının kızı’ olarak yetiştirildiğinden bu isteğe engel olan bir gururu, kontrolü var. Aradaki sıkışmışlık da onun çatışması.
Hedda Gabler’in hikayesinde sizi en çok ne etkiledi?
Yeşim Sadece Hedda değil; bir kadını eksen alan tüm edebi eserler, ataerkil bir toplumda kendini var etmeye çalışan bir kadın ve bir kadın oyuncu olarak ilgimi çekiyor elbette. Hedda, Nora, Julie, Anna, Melek, Virginia fark etmiyor; her biri toplumda kendine, egosuna, aşkına, işine yer açmaya çalışan kadınlar. Her birinin mücadelesi başka ve biricik.
19. yüzyılda yazılmış en güçlü kadın karakterlerden biri olan Hedda günümüz kadınlarına ne söyleyebilir?
Tuğrul Adı ‘Hedda Gabler’ ama ben açıkçası bu oyunu sadece bir kadının hikayesi olarak görmüyorum. Farklı sınıfların birbirine yüklediği roller, kadına, erkeğe, işçiye dayattığı yükümlülükler, herkes tarafından doğru kabul edilmiş kurallar içerisinde yaşamak adına kendi arzularımız, isteklerimizden vazgeçmekle ilgili bir oyun. Hedda’nın söylediği çok önemli bir replik var, yıllar önce aslında yapmak istediği ama yapamadığı bir şeyi neden yapmadığını anlatırken “Skandaldan korktum.” der. Bence oyunu çok iyi yansıtan repliklerden biri bu. “Başkaları ne der?” endişesiyle yaşanan bir hayat ne kadar size aittir? Oyundaki bütün karakterlerin ve tabii Hedda’nın en büyük çıkmazı bu. Günümüzde yok mu bu korku? Olmaz mı? Hatta belki de çok daha fazla. O yüzden seyircinin aslında çok rahat anlayabileceği bir karakter bence Hedda. Bu yüzden de gerçek bir klasik.
Yeşim Tüm büyük yazarlar gibi Ibsen’in de gücü, söylediği sözün hiç eskimiyor olmasında saklı. Hedda’nın sıkışmışlığı ve sıkılmışlığından, Nora’nın kocasının ve babasının yörüngesinde adeta bir kuklaya dönüşmesinden, Anna’nın “Toplumun ikiyüzlülüğüne hizmet edeceğime bana kesilecek cezayı çekerim.” demesinden çok şey çıkarılabilir. Galiba değişim ve dönüşüm, kadının kendi değerinin farkına varıp, bir şekilde ekonomik özgürlüğünü eline alıp, hiçbir sebeple hiç kimsenin güdümüne girmeyi kabul etmeyişiyle başlayacak.
Uzun zamandır Şehir Tiyatroları’ndasınız ama özel tiyatrolarla da oyunlar yapıyorsunuz. ‘Hedda Gabler’in özel bir tiyatro yapımı olması ne gibi farklar yarattı?
Yeşim Özel tiyatroda da Şehir Tiyatrosu’nda da bolca deneyim yaşamış bir oyuncuyum, ikisinin de avantajları ve dezavantajları var. Bunca yıl sonra gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki ikisinde de mesele yürek ve ekip işi. Koşullar değişir; önemli olan aynı dili konuşabildiğin, işi aynı aşkla yapabildiğin insanlarla olmak. Bizim Demet’le [Evgar] 20 yıllık arkadaşlığımız ve uzun süre Kenter Tiyatrosu’nda kulis ve sahne paylaşmışlığımız var. Ben Şehir Tiyatrosu’na geçtiğimden beri yeniden beraber oynayabileceğimiz günün hayalini kurup fırsatını kolluyorduk. Hedda vesile oldu ve Mehmet hocayla da 10 sene sonra yeniden bir araya geldik. Tuğrul, Tolga [Çiftçi], Osman [Karakoç], Nazan [Diper], Merve [Satılan] de eklendi bize iyi ki; tam hayal ettiğimiz gibi bir çalışma süreci geçirdik.
1 Mart Caddebostan Kültür Merkezi 16.00 ve 20.00
29 Mart Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi 16.00 ve 20.30