“Moran, ülkemiz fotoğraf sanatında yapıtlarıyla hepimizi etkileyen görkemli bir dağ gibidir.”
Entelektüel bir ailede doğan Yıldız Moran, sanat tarihçisi dayısı Mazhar Şevket İpşiroğlu’nun teşvikiyle İngiltere’de fotoğraf okumuş. Akademik eğitimli ilk kadın profesyonel fotoğraf sanatçısı olarak memleketine dönünce bir gezgin gibi Anadolu’yu dolaşmaya başlamış. Karşılaştığı insanlar, tarihi yapılar ve manzaralar onun objektifinden doğal ve büyülü bir havaya bürünüyor. Dünyayı yorumlayışı teferruatsız ve içten. Bugün yaşasaydı geleceği yaşı simgeleyen 86 fotoğraf İstanbul Modern’deki ‘Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı’ sergisinde seyirci karşısına çıkıyor. Serginin küratörü Merih Akoğul ile usta fotoğrafçıyı ve sanatını konuştuk.
Fotoğraf sanatıyla nasıl bir ilişkiniz var?
1963 İstanbul doğumluyum. 14 yaşımdan bu yana fotoğraf çekiyorum. MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Ana Sanat Dalı’ndan 1985 yılında mezun oldum. Daha sonra Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptım. Üniversite yıllarından itibaren fotoğraf çekmenin yanında, fotoğraf sanatı ve kuramıyla da ilgilenmeye başladım. Yazılar yazdım, gruplar kurdum, açık oturum ve panellere katıldım, bildiriler sundum. Eğitmenlik ve sanat yazarlığının yanında küratör ve editör olarak da çalışıyorum. Şu an Eczacıbaşı Yayınları, Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’nin editörlüğünü yapıyor ve İstanbul Modern Fotoğraf Bölümü’nde danışmanlık görevimi sürdürüyorum. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde de ders vermeye devam ediyorum. Bu sergi, iki yıl önceki ‘İnsan İnsanı Çekermiş’ sergisinden sonra İstanbul Modern’deki ikinci küratörlüğüm oluyor.
Moran’a ilginiz 80’li yıllarda başlamış. Hayatınızda yeri önemli olan bir sanatçı Moran. Bu serginin küratörlüğünü üstlenmek nasıl bir deneyimdi? Moran ile ilgili neler keşfettiniz?
Yıldız Moran ile ilk karşılaşmam 1982 yılında oldu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Fotoğraf Enstitüsü tarafından aralarında Moran’ın da yer aldığı, fotoğrafa emeği geçen isimlere onur ödülleri veriliyordu. O dönemde, kendisinin dolaşımda olan sınırlı sayıdaki fotoğraflarını görmüştüm. Sonra 1989 yılında çıkarmayı planladığımız bir dergide kendisinden çeviri desteği almıştık. Günaydın FM Radyo’da yayın müdürü olarak görev yaptığım zamanda da gelip bizi ziyaret etmişti. Vefatından sonra Adam Sanatevi, İstanbul Bienali, Pera Müzesi sergilerini gördüm. 2013 yılında Pera Müzesi’nde gerçekleşen serginin kitabına bir yazı verdim ve açık oturumda konuşmacı oldum. Geçen yıl Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’den çıkan kitabın da editörüydüm. Bu serginin küratörlüğünü yapmak çok heyecan verici. Bir insanın dünyasına girmek, onu anlamak ve hissetmek, sonra da bu hissiyatı bir sergiye dönüştürmek tarifsiz bir deneyim. Yaptığımız her çalışmada, Moran’a ait yeni fotoğrafları buluyor ve dolaşımda olan Yıldız Moran arşivini adım adım büyütüyoruz. Bu adeta arkeolojik bir kazı ve zaman geçip derine indikçe yepyeni değerlerle karşılaşıyoruz.
Sergideki fotoğrafları seçerken kriterleriniz nelerdi?
Her sergideki fotoğraflar belirli sayıda olmak durumunda. Seçtiğiniz tüm fotoğrafları koyacak bir mekana sahip olsanız bile, belirli sayıda fotoğrafı doğru bir seçki ve koreografi ile sunmak izleyiciye önemli bir konfor oluşturuyor. Mümkün olduğunca, Moran’ın Anadolu’dan Avrupa’ya, portreden manzaraya, farklı alanlarda yaptığı çalışmalardan örneklere yer verdim.
Moran, yaşadığı dönemde fotoğrafçılık yapan ender eğitimli kadınlardan biriydi. Günümüzdeki kadın hareketi sergiye yeni bir katman ekliyor mu? Yoksa Moran’ın sanatını, cinsiyetini ön plana çıkarmadan incelemek mi daha doğru olur?
Sanatı hiyerarşik anlamda cinsiyetsiz olarak incelemekte fayda var. Ama başlangıçtaki fiziksel zorluklarından dolayı bir erkek sanatı gibi gösterilen fotoğraf, son 40 yılda kadınların da yoğun ilgi gösterdiği bir dal oldu. Moran’ı ‘Türkiye’nin akademik eğitim almış profesyonel ilk kadın fotoğrafçısı’ olarak tanımlıyoruz. Moran, kadın olmanın avantajını, özelikle çocukların ve kadınların fotoğrafını çekerken daha iyi kullanıyor.
Moran İspanya, İtalya, Portekiz ve Kuzey Afrika’yı gezmiş. Farklı coğrafyalar görmüş olması onun Anadolu’ya bakışını nasıl değiştirmiş olabilir?
Moran’ın fotoğraf rotası oldukça çarpıcı. İstanbul’da geçen bir çocukluk dönemi, İngiltere’de eğitim, Avrupa’nın çeşitli ülkeleri ve sonunda yine kendi ülkesi… Anadolu’nun tarihsel sürecine, yaşam ve coğrafi özelliklerine beslediği hayranlık, fotoğraflarında kendini gösteriyor. Epik olanla lirik olan arasındaki çizgiye kendi artistik bakışını başarıyla yerleştiriyor. Fotoğraflarını bu çok kültürlülük içinde, yukarıda saydığımız katmanlardan damıtarak oluşturuyor. Yaşadığı her an ve çektiği fotoğraf, bir deneyimler bütünü olarak Anadolu’yu daha iyi hissetmesini ve oradaki fotoğrafı görmesini sağlıyor. Sergimizin ismi ‘Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı’. Gerçekten de Moran, ülkemiz fotoğraf sanatında yapıtlarıyla hepimizi etkileyen görkemli bir dağ gibidir.
1950-1962 yılları arasında fotoğraf çekti Moran. Onun fotoğrafları aracılığıyla Türkiye’nin o dönemine dair neler öğreniyoruz?
Fotoğraf makinesini hiç tanımayan, onu gördüğünde ne yapacağını bilmeyen 1950’li yılların Anadolu insanı ile karşı karşıya geliyor Moran. Birçok fotoğrafında, fotoğrafı çekilen kişiler merak ve şaşkınlıkla kameraya bakıyorlar. Oysa şimdi, fotoğrafı bilmeyen ya da kamerayı tanımayan kimse yok. Fotoğraf eylemi bugün farklı bir yapıya kavuştu. İnsanların sorusu, kısa bir süre sonra “Beni neden çekiyorsun?”a dönüşmüştür..
Fotoğrafın ulaşılabilirliğinin artmasıyla fotoğraf sergilerinin yapısı, ifade ettikleri ya da önemi değişiyor mu? Sosyal medyanın ve görsel kültürün gelişimi ile fotoğrafın sergi formatında sunumu nasıl etkileşiyor?
Özellikle belgesel fotoğrafta değişimin hızı fotoğrafların arayüzünü de değiştiriyor. Endüstri ve mimarinin belirlediği arka planlar, önünde insan çekilse bile fotoğraflarda etkili doluyor. Hızlı bir fotografik üretim var. Sosyal medyada yer alan fotoğraflar yaygınlaşırken, bir yorgunluk da yaratıyor. İnsan zihni, alabileceğinden daha fazla görüntüye maruz kalıyor. Fotoğrafların çoğu dijital bir biçimde, kağıda basılmadan, önümüzden projeksiyon olarak uçup gidiyor. Sergi ve kitap yapmak, hâlâ bir fotoğrafçının kendini gösterebilmesi için en önemli etkinlikler.
Moran, Özdemir Asaf’la evlenince fotoğrafı bırakıyor ve çocuklarına odaklı bir yaşam biçimini benimsiyor. Sizce devam etseydi objektifini kullanımı nasıl değişirdi?
Bilemiyorum. Bir şeyler insanı bırakmadan, bazı insanların bir şeyleri bırakabilmesinin bir erdem olduğuna inanıyorum. Moran, sanatı için gereken zamanı gerektiğince kullanıp, unutulmaz fotoğraflar çekmiş ve bugün bir efsane olmuştur. Ama yine boş durmamış; sözlükler hazırlamış, çeviriler yapmış, kitapları yayına hazırlamıştır.
Fotoğraf dünyası Ara Güler’in ölümüyle önemli bir kayıp yaşadı. Ara Güler Müzesi ise sanatçının mirasının güvence altına alınmasını sağlayacak. Bunun dışında Türkiye’de fotoğraf sanatının gelişmesi ve ilerlemesi hangi yollarla gerçekleşiyor? İstanbul Modern’in bu konudaki tutumu ve çalışmaları nasıl?
Bir ülkeye ait değerlerin sağlıklı bir biçimde korunup, insanlarla paylaşılabilmesi için yerel yönetimler ve devlet bu işin içinde olmalı. Ülke ekonomik sorunlarla çalkalanırken her şeyi özel kurumlardan beklemek imkansız. Şehir ve devlet kütüphaneleri veya müzeler bu koruma işini yapmalı, mekan ve personeli sağlamalı, maddi sorunları halletmelidir. Mesela, Moran fotoğraflarının günümüze böylesine güçlü ve düzenli bir arşiv olarak ulaşabilmesinin nedeni, Moran’ın oğlu Olgun Arun ve eşi Nazlı Arun’un göstermiş olduğu yoğun çabalardır. Ama herkes bu kadar şanslı olamıyor. Fotoğrafçılar tanık oldukları dönemin bir çeşit envanterini tutarlar. Hele Türkiye gibi hızlı değişimin yaşandığı ülkelerde bu belgeler çok kıymetli. Ne yazık ki, geçmişini yeterince bilmeyen ülkelerin, geleceği de olmuyor. Ülkemizde, bu yıl 40. yılını kutlayan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi başta olmak üzere, fotoğraf eğitimi veren hatırı sayılır sayıda kurum var. Çeşitli üniversitelerde de fotoğrafçılık dersleri veriliyor. Fotoğrafta yeni nesil müthiş bir şekilde geliyor. Biraz iletişim eksiğimiz var, onun dışında ülkemizde dünya çapında işler üreten başarılı fotoğrafçılar bulunuyor. Bu arada devlet, sanat mesenliğine soyunan kurum ve kuruluşlara da yapacakları müzeler ve oluşturacakları koleksiyonlar konusunda yardımcı olmalı, bu kurumlara kolaylık göstermeli. İstanbul Modern, kurulduğu yıldan bu yana, bir modern sanat müzesi olmanın bilinciyle, farklı dallarda yapıtlar üreten Türk ve yabancı sanatçılara imkanları dahilinde gereken desteği veriyor. Yapılan sergiler ve müzenin koleksiyonunda yer alan çalışmalar, bunun önemli bir göstergesi.
‘Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı’, İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, 12 Mayıs’a kadar, www.istanbulmodern.org