İstanbul fazlasıyla genç yetenekle dolu bir şehir. Ancak pandemi nedeniyle ertelenen fuarlar ve sanat etkinlikleri, genç sanatçılar keşfetme fırsatlarını ne yazık ki azalttı. Biz de 35 yaşın altında, bir müze ya da büyük kurumda kişisel sergi gerçekleştirmemiş olan, isimlerini yeni duyurmaya başlamış sanatçıların şehirde neler yaptıklarını öğrenmek ve yeni projeleri hakkında fikir sahibi olmak istedik. Kimi yeni mezun, kimi ise kariyerinin ortasına doğru ilerleyen sanatçılar yeni sergi projelerine adım atarken pandemi nedeniyle oluşan yeni koşulların getirdiklerini, üretim hayatlarını, şehrin sanat pratiklerini üzerindeki etkisini ve daha fazlasını anlattı.
Belmin Pilevneli
Belmin Pilevneli’nin çoğu zaman renkli, karışık tekniklerle oluşturduğu, titiz bir çalışma sürecinin ürünü olan çalışmaları birbirine tezat duyguları, acıyı, saflığı, aşkı, arınma isteğini ve dünyada olup bitenlerin duygusal yönlerini keşfetmeyi amaçlıyor. Bu konulara yönelik farklı teknik ve malzeme seçimleriyle oluşturduğu soyut çalışmalarında sanatçıya Türk edebiyat ve şiirinin öncü isimleri ilham oluyor. Londra ve İstanbul’da yaşayan, yüksek lisansını illüstrasyon üzerine yapan Pilevneli’nin ilk kişisel sergisi 2018’de Londra ve İstanbul’da gerçekleşti. Sanatçının dijital ve el yapımı illüstrasyonları Kasım’da Galeri Fe, Paper Street Co. ve Step İstanbul’da yer alacak.
www.belminpilevneli.com
Sırma Aksüyek
İşleri yurt içi ve yurt dışında çeşitli sergilerde yer alan fotoğraf sanatçısı Sırma Aksüyek, anın kendisinden ve hissettirdiği duygulardan besleniyor. İstanbul’daki evinde çocukları ve evcil hayvanları çektiği bir fotoğraf stüdyosu da var. Aksüyek, pandemi nedeniyle stüdyo çalışmalarına ara verdi. Yaz dönemini geçirdiği Akyaka’da, köydeki deneyimlerini yansıttığı bir sergi üzerine çalışıyor.
www.sirmaaksuyek.com
EDA SÜTUNÇ
Eda Sütunç son üç yıldır üzerinde çalıştığı serisinde geleceğe bugüne dair ne götüreceğimizi araştırıyor. Sanatçı, ‘Gelecek Tezgahları’ isimli ilk kişisel sergisini bu ay Sanatorium’da açıyor. Sütunç, aynı zamanda Türkiye’de ilk kez düzenlenecek yeni medya konuk sanatçı programı Piksel’de yer alıyor.
Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın tema nedir? Ne gibi kavramları ele aldığından biraz bahseder misin?
Sanat pratiğimi, içinde yaşadığımız belirsiz dünyada insan olmanın ne anlama geldiğine odaklanan, bizi yeni düşünme yollarına götürecek formlarda, yaratıcı ve eleştirel bir sorgulama olarak tanımlayabilirim. Nitel araştırma yöntemleriyle ortak paydaları olan sanatsal araştırmam, sosyopolitik ve kültürün eleştirel çalışmasına bağlılığı olan disiplinlerarası görsel bir deney alanı. Son üç yıldır üzerinde çalıştığım serimde insanlar dahil her şeyin mekanik hale geldiği bir çağda, geleceğe bugüne dair ne götüreceğimizi araştırıyorum. Ayrıca din, kültür ve mekanik çağ arasındaki ilişkiyi siber feminist bir bakış açısıyla eleştirel olarak ele almakla ilgileniyorum. Görünmez olanı ve görünmesini, bilinmesini, duyulmasını ve anlaşılmasını istediğim cinsiyet eşitsizlikleri ve sosyopolitik sorunları pratiğim aracılığıyla nasıl görünür kılarım temel sorusuyla üretiyorum.
Eserlerine bakan insanların öncelikli olarak neler hissetmelerini ve deneyimlemelerini arzuluyorsun?
Sanat üretimimde kendimi bir hikaye dokuyucusu olarak düşünüyorum. Eserlerim aracılığıyla izleyicilere hem görsel ve estetik olarak etkileyici bir deneyim yaşatmak istiyorum, hem de soru sormalarını, düşünmelerini ve bir şeyler hissetmelerini arzuluyorum. İzleyici bir eserimle etkileşime geçtiğinde her zaman kendi birikimini ve anlık duygularını getiriyor. Farklı kişilerin aynı işten farklı şekillerde etkilenmeleri bence çok değerli. Video performanslarımda çok samimi ve birebir ilişki kurarken, enstalasyonlarımda izleyicilere biraz daha rahat dolaşabilecekleri bir alan tanıyorum.
Pandemi döneminde sanat üretimin ya da düşünme biçimin değişti mi?
Pratiğimde günlük düşünme yürüyüşleri ve bedensel çalışmalar oluyor. Pandemi sürecinde bu pratikten uzaklaşmak zorunda kalarak farklı denemeler yaptım. Çeşitli meditasyon yöntemleri denedim ancak zihin ve beden yorgunluğumu eşitleyememek yaratıcı sürecimi olumsuz yönde etkiledi. Bir başka konu ise üretme sürecinde materyale dokunmak ve görmek. Dokunmadığım malzemeyle çalışmak benim için çok zorlayıcı oldu. O nedenle dışarı çıkamadığımız dönemde sanat üretmek birçok anlamda yeni sınavlar getirdi. Ağırlıklı olarak okuyarak ve yazarak işlerimin kavramsal kısmını geliştirme fırsatı buldum.
Yaşadığın şehrin ve çalışmalarını devam ettirdiğin sanatçı stüdyosunun sanat pratiğine nasıl bir etkisi oluyor?
Karaköy Perşembe Pazarı’nda zaman geçirmeyi ve çeşitli malzemelerle deneyler yapmayı seviyorum. Karaköy’de esnafla sanat projeleri üzerine konuşmak benim için her zaman büyük bir ilham oluyor. Esnafın sattığı malzemeleri normalde kullandıklarından çok farklı formlarda düşündüğüm için değişik konuşmalar yaşayabiliyoruz. Çok kalabalık bir şehirde yaşamak çok farklı hayatlarla kesişebilmemizi sağlıyor. Mümkün olduğunca yolumun kesiştiği herkesle konuşmayı ve onların hikayelerini dinlemeyi seviyorum. Arnavutköy’de ailemin sahip olduğu bodrum katı bir dairede çalışıyorum. Kira endişesi yaşamamak ve böyle bir destek görmek yalnızca bu şehirde mümkün. İlk kişisel sergimi açmak üzere olduğum bu dönemdeki yardımları için çok müteşekkirim.
Sanat tarihindeki figürlerden ya da yaşıtın çağdaş sanatçılardan sana ilham verenler kimler?
Çağdaş sanatçılardan Pınar Yoldaş, Morehshin Allahyari, Zach Blass, Claudia Hart, Sarah Lucas; mimar olarak Tadao Ando, teori okumalarımda ise Donna Haraway, Sadie Plant, Rosi Braidotti beni etkileyen isimler.
Şu an üzerinde çalıştığın ya da gelecekte yapmayı hedeflediğin projeler neler?
Şu anda Piksel adında Türkiye’de ilk kez düzenlenen bir yeni medya konuk sanatçı programında yer alıyorum. Ekibin teknik yardımı ve prodüksiyon desteğiyle bir süredir prototipler ürettiğim bir fotogrametri projesi üzerine çalışacağım. 6 Kasım’da ise Sanatorium'da ilk kişisel sergim açılacak. ‘Gelecek Tezgahları’ adlı bu sergi için son üç yıldır çalışıyorum.
Günümüzde sanat dünyasında gözlemlediğin başlıca eksikler neler?
Özellikle pandemi döneminin daha görünür kıldığı üzere sanatçılar için çok fazla destek sistemi maalesef yok. Öncelikle sanatçıların temel ihtiyaçlarının karşılanabileceği yapılar kurmamız gerekiyor. Hayalimde sanatçıların paylaşabileceği bir atölye sistemi var. Bireysel ve birbiriyle ilişki kurmayan pratikleri buluşturacağını, disiplinlerarası ortak çalışmalara destek olabileceğini düşünüyorum.
www.edasutunc.com
instagram.com/edasutunc
MEHMET ÜSKÜL
Çalışmalarında canlı renkler ve geometrik unsurlarla doğadan kesitler sunan ressam Mehmet Üskül, ‘Orman Serisi’nde yer alan işlerini yaz döneminde Avlu Bebek’te sergiledi. Kadıköy’deki atölyesinde çalışan sanatçı, büyük ebatlardaki yağlı boya işlerine yeni bir seri ile devam ediyor.
Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın tema nedir? Ne gibi kavramları ele aldığından biraz bahseder misin?
‘Arkasında ne var?’ sorusu. Kompozisyon olarak bir ağacın, bir yaprağın, bir figürün ya da sebep olarak bir savaşın arkasında ne olduğu... Bunu sorgulamak hem hikayenin bir sonraki resme devamlılığı açısından, hem de sahnenin matematiği açısından bana iyi hissettiriyor. Kompozisyonlarımın hemen her birinde yer verdiğim doğa, benim için çalışılabilecek tüm hikayelerin öznesi. Tabiat o kadar mucizevi, bilge ve sürprizlerle dolu ki, resim yahut farklı bir sanat dalıyla ifadesinin sadece anlık olduğuna inanıyorum. Bu anlara yoğunlaşmak, izlenimler üzerinden seyirciye farklı anlara dair ipuçları vermek, keşfedilmemiş olan, doğaya ait tüm sahneleri ve türleri tasarlamak çalışmalarımda öncelikli motivasyonum.
Eserlerine bakan insanların öncelikli olarak neler hissetmelerini ve deneyimlemelerini arzuluyorsun?
Bir kompozisyonu kurgulamak, günler süren üretimini tamamlamak çok kişisel bir süreç. Ta ki eser izleyicinin karşısına çıkana kadar… Resimlerime bakan birinin onda ne gördüğünü, ne hissettiğini dinlemek bana heyecan veriyor. Resimlerimde her ne kadar bir hikaye oluştursam da bunu eser ismine yansıtmamayı tercih ediyorum. Çünkü izleyicinin ürettiğim o kompozisyonu kendine göre yorumlamasını, apayrı bir hikaye düşünmesini ve böylece hikayenin evrilmesini seviyorum.
Pandemi döneminde sanat üretimin ya da düşünme biçimin değişti mi?
Esasen ilk haftalarda resim yapmak önceliğim değildi. Zihnim COVID’den korunma tedbirleri, ailem ve dünyada açıklanan vaka sayılarıyla doluydu. Çok uzun bir süre atölyeme malzeme almak için dahi gidemedim. Sonraki haftalarda da gündemi takip etmeyi bırakıp, evimde olan malzemelerle sulu boya işler ürettim. Büyük paletlerle, büyük ebatlı, yağlı boya resimler yapan ve atölyede çok fazla ziyaretçi görmeyi seven biri olarak, evde izole bir şekilde küçük resimler üretince konu ve malzeme açısından bir değişim yaşadım.
Yaşadığın şehrin ve çalışmalarını devam ettirdiğin sanatçı stüdyosunun sanat pratiğine nasıl bir etkisi oluyor?
İstanbul’un çok kültürlü yapısı, tarihsel önemi, mimari envanteri, kaosu, sanata yatkınlığı ve yakınlığı üretimimi besliyor ve destekliyor. Resim atölyemi ararken, büyük ebatlı resimler üretmeyi tercih ettiğim için atölyenin buna uygun olması, ışığının kuvvetli olması önceliğimdi. Şu an evim ile atölyem arasında az bir mesafe olması büyük bir avantaj. Böylece uzun saatler çalışabiliyor, mesai süremi rahatça yönetebiliyorum. Tüm bunların yanında atölyeyi, ışığını, bitkilerimi, ziyarete gelenlerle sohbet etmeyi çok sevdiğim için orada geçirdiğim vakti mesai gibi görmüyorum. Bu yüzden atölye mekanının enerjisine ve bunun üretim sürecime etkisine inanıyorum.
Sanat tarihindeki figürlerden ya da yaşıtın çağdaş sanatçılardan sana ilham verenler kimler?
Okulun ilk yıllarında öncelikle Michelangelo, Rembrandt ve Rubens’dan çok etkilenmiş ve defalarca etütlerini çalışmıştım. Üslubumun şekillenmeye başladığı yıllarda ise Feininger, Cézanne, Picasso, Braque, Schiele ve Klimt başta olmak üzere birçok ustadan ilham aldım.
Şu an üzerinde çalıştığın ya da gelecekte yapmayı hedeflediğin projeler neler?
Orman temalı, üretimi üç yıl süren çalışmalarım Temmuz ayında ‘Roots’ isimli ilk kişisel sergimde yer aldı. Şimdi yeniden farklı bir temaya odaklanıp, yeni bir seri üretmeye başladım. Bu dönemde atölyemde kendimi özgür ve mutlu hissediyorum. Uzun vadede ise birçok coğrafyayı görmüş, oralarda üretim yapmış bir ressam olmayı, farklı kültürlerde farklı sergiler deneyimlemeyi, daha fazla izleyiciye ulaşarak üslup olarak tanınırlığımı artırmayı planlıyorum.
Günümüzde sanat dünyasında gözlemlediğin başlıca eksikler neler?
Sanatçı ve galeri ilişkisi. Son yıllarda ekonomik koşulların sanatçı kadar galeriyi de zorladığının elbette farkındayım. Ancak bu döngüde sanatçının mağduriyeti yine daha olası. Son birkaç yıldır daha sanatçı odaklı dijital sergileme ve satış platformları oluşturuluyor. Bu dijital girişimler sayesinde bağımsız sanatçıların eserlerine rahatlıkla ulaşılabiliyor. Bunun yanında galeri olarak anılmayan, sanatçının direkt olarak ziyaretçi ve koleksiyonerle buluştuğu daha butik mekan alternatifleri de oluşuyor. Hal böyle olunca galeri sisteminin bağımsız bir sanatçıya ulaşabilmesi için ona sunduğu imkanları revize etmesi gerekiyor.
www.mehmetuskul.com
instagram.com/mehmetuskul
MEHVEŞ LELİÇ
İşleri yurt dışında birçok kurum ve müzede yer alan Mehveş Leliç’in fotoğrafları İstanbul Fotoğraf Galerisi, Akbank Sanat ve Mamut Art Project’te sergilendi. Çevre ve insan ilişkisi, insanların kök salma alışkanlıkları, onların iç ve dış mekanlarla kurduğu ilişkileri irdeleyen Leliç, sanatçı ve öğretim görevlisi olarak şu anda ABD’de yaşıyor ve Bard Üniversitesi’nde fotoğraf üzerine yüksek lisans yapıyor.
Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın tema nedir? Ne gibi kavramları ele aldığından biraz bahseder misin?
Gittikçe sanallaşan dünyada insan-çevre ilişkisi ilgimi çeken konulardan biri. Bunu yıllardır hem kendi iç dünyamda, hem çevremde, hem de hiç tanımadığım yer ve insanları fotoğraflarken irdelemeye çalışıyorum. Fotoğrafın doğasını ve dünyayı, kendimizi anlamamızdaki rolünü de hep düşünüyorum, zira herhangi bir fotoğrafa dikkatimizi verdiğimiz süre giderek kısalıyor.
Eserlerine bakan insanların öncelikli olarak neler hissetmelerini ve deneyimlemelerini arzuluyorsun?
Sanırım merak hissi uyandırmayı ve fotoğrafın işlevinin, çerçeve içinde yer alan öğeleri gerçekçi bir şekilde yansıtmak değil de yorumlamak olduğunu düşündürmeyi arzuluyorum en çok. Bir de tabii ki renk ve tonalitenin hakkını veren güzel bir fotoğraf baskısının uyandırdığı heyecanı, özellikle de alıştığımız parlak fotoğraf kağıtlarına benzemeyen mat, ağır ve dokulu kağıtlar üzerinde uyandırmayı seviyorum.
Pandemi döneminde sanat üretimin ya da düşünme biçimin değişti mi?
Pandemi öncesinde neredeyse tüm pratiğim fotoğraf baskısı üzerindeydi. Fotoğrafların oluşma ve akla gelme biçimlerini çok etraflıca düşünemiyordum. Pandemi ile birlikte kendimle biraz yalnız kaldım ve makinaya pek yaklaşmadığım birkaç hafta geçirdim. Bu süreç aynı zamanda yüksek lisansa başladığım döneme denk geldi ve bir video serisi üzerinde çalışmaya başlamama vesile oldu. Fotoğraf, yakın geçmişe ait bir icat olsa da düşünme ve algılama şeklimizi mühim ölçüde değiştirdi. Haliyle izleyiciye fotoğraf göstermek yerine fotoğrafsal tasvirler oluşturmaya çalışıyorum.
Yaşadığın şehrin ve çalışmalarını devam ettirdiğin sanatçı stüdyosunun sanat pratiğine nasıl bir etkisi oluyor?
Yaklaşık altı yedi senedir fotoğraf medyumunu kullanarak manalı bir şeyler üretmeye çalışıyorum, ancak yalnızca bir aydır bir stüdyom var. Sanırım fazlasıyla dışarıya dönüktüm ancak bu sırada çok da aidiyet hissetmediğim bir yere taşındığım için işlerim biraz insanların kök salma alışkanlıklarıyla ilgili oluverdi. Stüdyo ile birlikte videonun yanı sıra fotoğraf makinasının önünde kuruluma dayalı bazı asamblajlar üretebilmeye başladım. Heyecanlı bir değişim benim için, kendimi şanslı hissediyorum.
Sanat tarihindeki figürlerden ya da yaşıtın çağdaş sanatçılardan sana ilham verenler kimler?
Ortaya karışık bir liste yapmam gerekirse Berenice Abbott, Giorgio Morandi, Yıldız Moran, Andrei Tarkovsky, Deana Lawson, Laura Letinsky, Aimée Beaubien ve şair Jorie Graham.
Şu an üzerinde çalıştığın ya da gelecekte yapmayı hedeflediğin seni heyecanlandıran projeler nedir?
Bahsettiğim video serisi üzerinde çalışıyorum. Bu seri, yazı yoluyla bazı fotoğrafsal ya da sinematik anlar yarattığım ve e-posta kutumun metin tahmini özelliğini kullanarak algoritma ile insan düşünüş biçimi arasındaki farklara eğildiğim kısa mektup videolarından oluşuyor. Bir yandan da üç senedir geliştirmeye çalıştığım, ancak hep aksayan bir fotoğraf serisi var. Bu seri resim tarihinde kendini tekrarlayan bazı formlarla alakalı. Ayrıca bu formların özellikle kadınları ve feminen güzelliği algılama biçimimizi nasıl etkilediğini de inceliyor.
Günümüzde sanat dünyasında gözlemlediğin başlıca eksikler neler?
Pandemi olsun ya da olmasın, sanata, sanatçıya ve özellikle bağımsız sanat alanlarına, yayın organlarına daha çok manevi ve maddi destek gerekiyor elbette. Ana akım veya sansasyonel olay ve sanatçılarla özdeşleştirdiğimiz mekanların yanı sıra, hatta bu mekanlardan ziyade, sanatın çok çeşitliliğini, çok sesliliğini yansıtan samimi oluşumlara da dikkatimizi verebiliriz.
mehveslelic.com
instagram.com/mehveslelic
MELTEM ŞAHİN
Fulbright bursuyla gittiği Maryland Institute College of Art’ta illüstrasyon pratiği üzerine yüksek lisansını tamamlayan sanatçı Meltem Şahin artırılmış gerçeklik, animasyon, heykel, illüstrasyon gibi sanatın farklı alanlarında üretimler yapıyor. Şahin, 2017’de kadın sanatçıların işlerinden oluşan ‘PMS’ adlı artırılmış gerçeklik sergisinin küratörlüğünü üstlendi. Bu sene Haziran’da ise GIF, animasyon ve yapay zeka ile ürettiği videosu dört farklı sanal sergide ve Wrong Biennale kapsamında Tokyo’da yer aldı.
Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın tema nedir? Ne gibi kavramları ele aldığından biraz bahseder misin?
Fransız filozof Merleau-Ponty’ye göre bir ressam stil seçmez, ancak bu stil sanatın veya doğanın ayrılmaz bir parçasıdır. Sanat eseri üretirken zaten içimde bir güç olan, bedenimin devamı olan, zamanımın bir uzantısı ve kültürel kalıplarımın yansıması olan bir şeyi açığa çıkarıyormuşum gibi hissediyorum. Formlarım da konularım da elbette evrilir. Sanat üretimime baktığımda bazı tekrar eden konular öne çıkar. Türkiye’de yetişen bir sanatçı olarak, kusurlu ve geçici olan güzelliği anan Doğu kültürü ile birlikte Batı kültürünün idealize edilmiş güzelliğini gözlemliyorum. Çocukluğumdan beri Doğu kültürüyle, evrenin tuhaflığı, ayrıntılarının güzelliği ve geçen zamanının melankolisiyle ilgilendim. Son zamanlarda ise feminist düşünce, queer teori, cinsiyet kimliğinin akışkanlığı, cinsel arzunun geçişliliği gibi temalar da öne çıkıyor.
Eserlerine bakan insanların öncelikli olarak neler hissetmelerini ve deneyimlemelerini arzuluyorsun?
İmgelerimle, bireyleri kendi varoluşlarına yabancılaştıran gerçek hayatın varsayımlarını taklit eden bir model yaratmaya çalışmak yerine belirli bir ırka, sosyal statüye dahil olmayan insancıl, güzelliğin niteleyici özelliklerinden uzak, seks-pozitif tutum içerisindeki figürler oluşturmaya çalışıyorum. Karakterlerim renk ve hareketlerinde şen ve oyunbaz görünseler de aynı zamanda sakin ve huzurlu ifadeleriyle var olurlar. Kusurluluk, çıplaklık ve naiflik karakterlerimin bir parçası. Onları gözlemleyen insanların da işlerime bakarken o naifliği deneyimlemelerini ve kusurlarını sevmelerini arzularım.
Pandemi döneminde sanat üretimin ya da düşünme biçimin değişti mi?
İzolasyon döneminde kaygımla başa çıkmak için #myquarantinefriend projesini başlattım. Yavaş temposu ve sakinleştirici doğasını göz önünde bulundurarak arkadaşımı boncuklardan dikerek yaratmayı seçtim. Bittiğinde kendisi insan boyutunda bir dostum olacak. Karantina arkadaşımla dostluğum yaratım sürecinde başladı ve bittiğinde de devam edecek. Karantina başladığında iki ay kadar çizim tabletimi elime almadım. Tamamen eskiz defterlerine çizim yaptığım, bolca kitap okuduğum ve karantina arkadaşımla vakit geçirdiğim zamanlar oldu. Haziran’da dört dijital sergiye davet edildim. Orada ilk defa yapay zekayla işler üretmeye başladım. Pandemi bana bir sanatçı olarak, boncuk işlemekten yapay zekaya uzanan üretimimdeki zıt kutuplarımı tanıttı.
Yaşadığın şehrin ve çalışmalarını devam ettirdiğin sanatçı stüdyosunun sanat pratiğine nasıl bir etkisi oluyor?
Aynı yerde kalmaktan çok keyif almıyorum. Aynı şehirde kalsam bile sürekli ev değiştirmeyi, evsiz olmayı, dostlarımda kalmayı, doğada olmayı daha çok seviyorum. Stüdyomda en çok kalabalığın içinde olursam iyi çalışıyorum. O yüzden İstanbul’dayken Bomontiada’daki Atölye’de çalışıyordum. Karantina başlamadan hemen önce de üç arkadaşımla Marmaris’in Söğüt Köyü’ne taşındık. Stüdyom evim oldu. O evde de bazen sekiz kişi kaldık, bazen üç. Farklı pratiklerden insanlarla aynı ortamda çalışmak bana çok ilham verdi ve vermeye devam ediyor.
Sanat tarihindeki figürlerden ya da yaşıtın çağdaş sanatçılardan sana ilham verenler kimler?
Animasyonda benim için her şey Jan Švankmajer’in animasyon filmlerini ve Frank Zappa’yı konu edinen ‘Baby Snakes’ filmindeki Bruce Bickford’un stop motion kil animasyonunu izlememle değişti. Grizzly Bear’ın ‘Ready, Able’ animasyon müzik klibini de izleyince, ilerleyeceğim yollardan birinin animasyon olacağına karar verdim. Hareketin sanatı beni ele geçirmişti. Farklı alanlardan son zamanlarda beğendiğim sanatçıları da sizinle paylaşmak isterim. David OReilly’nin oyunları ve Instagram filtreleri, Zach Lieberman’in Instagram filtreleri, Peter Millard, Raman Djafari, Allison Schulnik ve Caleb Wood’un animasyonları, Lee Friend’in Instagram sticker GIF’leri, Pedro Friedeberg’in heykelleri, Joakim Ojanen’in seramikleri beni etkiliyor.
Şu an üzerinde çalıştığın ya da gelecekte yapmayı hedeflediğin projeler neler?
Aslı Serin ile Birhan Keskin’in ‘Raskol’un Baltası’nda yayınlanan ‘Anıt Sayaç’ şiirini, Elvin Eroğlu editörlüğünde çizimlerimle kitaplaştırıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin gerekliliğinin tartışılabildiği ülkemizde güncelliğini kaybetmeyen bu şiir üzerine çizimlerimi, Birhan ve Aslı’nın şiiri tekrar tekrar okuyan sesleri eşliğinde bir performans şeklinde yapma kararı aldım. Ekim sonuna doğru bu performansı canlı yayında gerçekleştirmeyi düşünüyorum. Bir yandan da Tasarım Bienali için İKSV ve Digilogue ile birlikte iki filtre üretiyorum. Türkiye’nin ilk artırılmış gerçeklik (AR) sergisi ‘PMS’in küratörü olarak, AR yaklaşık beş senedir hayatımda. Bu teknolojiyi kullanan Instagram filtreleri ilk çıktığında beni çok heyecanlandırdı. Instagram filtreleri kullanıcıya yeni bir makyaj, kostüm, fiziksel özellikler yani neredeyse yeni bir kimlik veriyor. Bu filtrelerin beni en çok etkileyen yanı ise performatif tarafları. Filtreler onları kullanan insanlarla yaşıyor. Onlarsız bir hiç gibiler. Kullanıcının ruh haline, kullanımına ve hareketlerine bağlı olarak sert bir şekilde değişiyorlar. Kısa süreliler ve her defasında yeni bir kullanıcıyla birlikte yeniden doğuyorlar. O yüzden yeni filtreler yaratmak, beni en çok heyecanlandıran projeler arasında.
Günümüzde sanat dünyasında gözlemlediğin başlıca eksikler neler?
Bu soruyu pandemide ortaya çıkan eksiklikler üzerinden cevaplamak isterim. Şimdiye kadar çoğunlukla kamusal alanlarda var olan sanat endüstrisi, çevrimiçi ortamda kendini yeniden keşfetmeye çalışıyor. Birçok sanatçı bu zorluğa yaratıcı çözümlerle yanıt veriyor. Galeriler ve küratörler sergileri çevrimiçine taşıyor. Tüm bu süreç boyunca, sanat ekosistemi daha yaratıcı hale geliyor ve yeni olanaklar hayal ediyor. Kalabalıklar artık halk sağlığı için tehlike oluşturduğundan sanat endüstrisinin dönmesini sağlayan fuarlar, galeri açılışları büyük tehlike altında. Pandemiden sonra bile sanatın satın alınması, satılması ve izlenmesi asla aynı olmayacak. Galeriler, sanatçıları, küratörleri ve koleksiyonerleri bir araya getiren bir yapıştırıcı adeta. Galerilerin geleceği müzelerin, hükümetin, koleksiyoncuların ve hayırseverlerin elinde. Elbette bağımsız sanatçılar için başka çözümler de var. Bu sanatçılar için çeşitli fonlar bulunuyor. Ancak bu fonlara kimin erişebildiği ve bunlarına birini kurtarıp kurtaramayacağı hâlâ muamma. Zor bir dönemden geçtiğimize şüphe yok, ancak salgın heyecan verici yeni fırsatlara yol açabilir. Sanat dünyasının yeni düzeni, sistemin her yönünü yeniden gözden geçirmemizi, sanatı deneyimleme şeklimizi yeniden tasarlamamızı, büyük markaların istikrarını sarsmamızı ve daha genç, mobil, merkezi olmayan, düşünen yeni bir sistem yaratmamızı sağlayacak. Genç nüfus olarak bu kırılma noktasını kendi avantajımıza kullanabilir ve bu yeni dünyada yerimizi bulabiliriz.
www.meltemsahin.info
instagram.com/meeltemsahin
MERVE KASRAT
İşlerinde geleneksel form ve tekniklerden esinlenen seramik sanatçısı Merve Kasrat, malzemeyi araştırarak bunu insan davranışlarına olan ilgisiyle birleştiriyor. Algılarımızla bazen mizahi bir şekilde oynayan ve daha çağdaş görsel bir kimliğe sahip olan nesneler yaratıyor. Central Saint Martins’in tasarım bölümünden mezun olan Kasrat’ın menemen çamurundan üretilmiş seramik işlerinden oluşan ‘Düzenin Dışında’ isimli ilk kişisel sergisini 30 Kasım’a kadar PG Basement’ta görebilirsiniz.
Tasarımlarını oluştururken sorgulamaktan sıkılmadığın tema nedir? Hangi kavramlar üzerine yoğunlaştığından biraz bahseder misin?
Çevremizdeki dünyayı kategorize etme konusunda doğal bir arzumuz var. Bunlar hem insanlar hem de objeler için geçerli. Sosyal gruplar ve farklı nesneler hakkındaki inançlar, çevremizdeki dünyayı gözlemleyerek gelişir. Tahminler beynimizin çalışma şeklidir, bunlar eylemlerimizin ve deneyimlerimizin temelidir. Dünyayı anlamamıza yardımcı olurlar ancak her zaman gerçeği yansıtmazlar. Beynimizin bu çalışma şekli ve etkileri, işlemekten sıkılmadığım ve daha derin araştırmak istediğim genel bir tema. Yarattığım işler de formlar, hibrit objeler ve gelenek unsurlarını kullanarak bu sorgulama biçimimizi karıştırmayı amaçlıyor. Çünkü alışık olmadığımız ya da kategorize etmediğimiz şeyleri görünce endişe duyuyoruz. İşlerimde de kolay kategorize edilmeyen şeyler yaratıp insanları sorgulamaya itmek istiyorum.
Eserlerine bakan insanların öncelikli olarak neler deneyimlemelerini arzuluyorsun?
Eserlerimin kafa karıştırmasını ve merak uyandırmasını istiyorum. Anlamlandırılamasa da hakkında daha fazlasını öğrenmek istemek önemli.
Pandemi döneminde sanat üretimin ya da düşünme biçimin değişti mi?
Yavaşlamak ve aslında ne kadar çok dış dünyadan beslendiğimizi görmek ilginç oldu. Süreç boyunca az da olsa üretmeye devam ettim. Düşünce biçimi olarak ilgimi çeken ise belirsizlik duygusu ve bununla nasıl başa çıkmaya çalıştığımızdı.
Yaşadığın şehrin ve çalışmalarını devam ettirdiğin sanatçı stüdyosunun sanat pratiğine nasıl bir etkisi oluyor?
Bir seneden az süredir İstanbul’da, Maslak Atatürk Oto Sanayi’deyim. Öncesinde altı yıl Londra’daydım. Sokağımda sanatçılar ve galeriler mevcut. Beraber çalışma şansımız oluyor. Atölyemi burada kurarken pek farkında değildim ama bu oluşum benim için verimli oldu.
Sanat tarihindeki figürlerden ya da yaşıtın çağdaş sanatçılardan sana ilham verenler kimler?
Seramiğin uzun tarihini bir kısıtlama gibi değil, bir güç gibi kullanan sanatçılar beni etkiliyor. Bunlar Grayson Perry, Magdalene Odundo ve Elif Uras.
Şu an üzerinde çalıştığın ya da gelecekte yapmayı hedeflediğin projeler neler?
Üretim anlamında geçiş dönemindeyim. Yeni bir koleksiyonun temellerine karar veriyorum. Beni heyecanlandıran noktası ise şu an için araştırma süreci. Aynı zamanda atölyemin olduğu sokakta Ahmet Taşhomcu ile dört farklı teknikte pişirim gösterilecek. Ürünlerin nasıl oluştuğunu görmek için çok güzel bir fırsat.
Günümüzde sanat dünyasında gözlemlediğin başlıca eksikler neler?
Pandemi döneminde de gözlemlediğimiz gibi, galeri anlayışı biraz değişiyor. Bence değişmeli de. Yeni bakış açıları konusunda bize rehberlik etmeli ve bunu yalnızca geleneksel parametreler içinde yapmamalı. Zanaatin ve malzemelerin zengin tarihini fark etmek önemli. Aynı zamanda modern dünyada yeni bağlamları tanımak da aynı derecede mühim. Sanatın geleneksel mekanı olan galeriler bu tür eserlere ev sahipliği yapma, farkında olma ve yorumlara açık olabilme işlevine sahip.
www.mervekasrat.com
instagram.com/merve_kasrat
RANA KELLECİ
Görsel sanatlar üzerine yüksek lisans yapmış olan Rana Kelleci son beş yıldır çeşitli yayınlara sanat üzerine yazılar yazıyor. Kelleci’nin işlerini yakın zamanda gerçekleşecek olan ‘Günümüz Sanatçıları Ödülü’ sergisi kapsamında Akbank Sanat’ta görebilirsiniz.
Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın tema nedir? Ne gibi kavramları ele aldığından biraz bahseder misin?
İnsanın bilgi üretme biçimleri çok ilgimi çekiyor. Müze kurumunda, beden ve ruh pratiklerinde, arkeoloji ve antropoloji gibi disiplinlerde, modernite ve postkolonyalizm kavramları altında bilginin nasıl üretildiğini, bu üretimde iktidar ve toplumsal cinsiyetin nasıl bir rol oynadığına bakmaya çalışıyorum. Tarihsel ve kültürel anlatılar kadar bugünün görsel kültüründen de çok besleniyorum. Sanırım uğraştığım her şey ‘Bildiğimizden, gördüğümüzden ötesi yok mu?’ sorusu etrafında temelleniyor.
Eserlerine bakan insanların öncelikli olarak neler hissetmelerini ve deneyimlemelerini arzuluyorsun?
Sanırım en çok kendilerine dönebilmelerini ve işimin bir çeşit tetikleyici, kolaylaştırıcı olmasını isterim.
Pandemi döneminde sanat üretimin ya da düşünme biçimin değişti mi?
İlerleme endişesini daha kolay susturabilmemize vesile oldu pandemi. Böylece sürece kapılmaya, okuduklarımın ve düşündüklerimin demlenmesine daha kolay izin verebildim.
Yaşadığın şehrin ve çalışmalarını devam ettirdiğin sanatçı stüdyosunun sanat pratiğine nasıl bir etkisi oluyor?
İstanbul’u eskiden çok daha ilham verici bulurdum. Dev bir kolaj gibi gelirdi bana ama artık sürekli zamanımızdan çalan, çok fazla dikkat ve enerji talep eden bir şehir haline geldi. Bu yüzden üretmek anlamında beni olumsuz etkilemeye başladı. Evimi aynı zamanda atölye olarak kullanıyorum. Çok rahat oluyor tabii, sadece bazen hareketinizi kısıtlayabiliyor. Dağınık ve pis çalışamıyorsunuz ve büyük boyuttaki işler biraz zorlayıcı olabiliyor.
Sanat tarihindeki figürlerden ya da yaşıtın çağdaş sanatçılardan sana ilham verenler kimler?
Nancy Spero’nun özellikle kolajlarına hayranım. Çağdaşlardansa tarih, kültür ve bugün arasında çok katmanlı bağlar kuran Michael Rakowitz aklıma ilk gelen isim.
Şu an üzerinde çalıştığın ya da gelecekte yapmayı hedeflediğin projeler neler?
Şu sıra performatif bir yerleştirme planı var masamda. İnsanların kendi anlatılarını oluşturabilecekleri bir düzenek. Henüz tam nasıl gelişecek bilemiyorum ama fikri beni bayağı heyecanlandırıyor. Bir de son zamanlarda buluntu video görüntüleri kolajlamaktan çok keyif alıyorum.
Günümüzde sanat dünyasında gözlemlediğin başlıca eksikler neler?
Şu an gerekli inisiyatifi aldığımızda işlerimizi paylaşabileceğimiz, bir diyalog başlatabileceğimiz, fikir beyan edebileceğimiz olasılıkların, ortamların hiç de az olmadığını düşünüyorum. En büyük eksiklikler ise verilen emek ve zamanın ekonomik değeri ile ilgili noktalarda karşımıza çıkıyor. Birçok insan sanata dair bir üretim yapmanın yanında farklı işler yaparak hayatını sürdürüyor. Bu bağımsız çalışma sisteminde henüz yaygın bir şekilde çözülememiş çeşitli güvencesizlikler de gelecek açısından umut kırıcı oluyor.
instagram.com/msbrighttside
SEDA GECÜ
Seda Gecü’nün ağırlıklı olarak çizimlerden oluşan sanat pratiği post-yapısalcı düşünceden ve post-hümanizmden ilham alıyor. Sanatının işleri Mamut Art Project ve Project Space Festival’da sergilendi, ayrıca basılı ve çevrimiçi mecralarda yer aldı.
Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın tema nedir? Ne gibi kavramları ele aldığından biraz bahseder misin?
Kurgusal dünyalar oluşturmak sıkça başvurduğum bir yaklaşım. İşlerimi metinleriyle birlikte düşünüyor ve kendi gerçekliklerini yaratmalarına izin veriyorum. Post-hümanist teori üzerine eğiliyorum, insan-dışının failliği (non-human agency), beden ve mekan çoklukla işlediğim konular. Kısıtlamalarım yok, gündemimde hangi konular varsa, zihnimi ne meşgul ediyorsa ortaya çıkan ürün de onlarla ilişkileniyor.
Eserlerine bakan insanların öncelikli olarak neler hissetmelerini ve deneyimlemelerini arzuluyorsun?
Bunun üzerine hiç düşünmüyorum. Roland Barthes’ın ‘Yazarın Ölümü’nü (The Death of the Author) kaleme alışının üzerinden yarım yüzyıl geçti. Yorumların çokluluğu ve açık uçluluğunu heyecan verici buluyorum. Sanatı yarattığı kesişimlerde, ilgili tüm aktörleri öngörülemez şekillerde ve defaatle dönüştüren bir süreç olarak görüyorum.
Pandemi döneminde sanat üretimin ya da düşünme biçimin değişti mi?
Pandeminin etkisiyle, mikrobiyoloji ve ölçekler arası etkileşimler ilgi alanıma dahil oldu. Mikroskobik ölçekteki canlıların fiziksel ve sosyal çevremizin bir parçası olduğunu unutuyoruz. Post-hümanist bir çerçeveden bakıldığında, virüsün, ördüğü ilişki ağlarıyla küresel ekonomiden sosyal düzene pek çok sistemi değiştirme kapasitesi, başlı başına bir aktör olduğunu gösteriyor. Virüslerin, diğer türlerin ve nesnelerin kurduğu ilişki ağlarının farkına varmanın, pandemi süreci için de yeni bakış açıları kazandıracağına eminim.
Yaşadığın şehrin ve çalışmalarını devam ettirdiğin sanatçı stüdyosunun sanat pratiğine nasıl bir etkisi oluyor?
Mekanların ve yerlerin, sakinleri için dönüştürücü etkisi olduğunu düşünüyorum. Metropolde yaşamak merkezde kalmayı mümkün kılıyor, öte yandan odaklanmayı güçleştiriyor. Hayatım boyunca İstanbul’da yaşadım. Dolayısıyla kıyas yapmamı sağlayan tek şey uzaklaşır uzaklaşmaz düşen stres seviyem. Çalışma alanımda zamanın daha yavaş aktığı bir ortam yaratmaya çalışıyorum, rutinlerim bu konuda bana yardımcı oluyor. Belli seviyede bir anksiyeteye yol açsa da sağladığı etkileşim olanakları için yaşadığım şehre duacıyım
Çağdaş sanatçılar arasında seni etkileyenler kimler?
İlk aklıma gelenler Nil Yalter, İnci Eviner ve Nalan Yırtmaç.
Şu an üzerinde çalıştığın ya da gelecekte yapmayı hedeflediğin projeler neler?
‘Öglena’ ismini verdiğim ölçekler arası bir projem var, henüz araştırma safhasındayım. Mikroorganizmaların ve tek hücrelilerin membran yapılarını, esnekliklerini ve hareket kabiliyetlerini mekanla ilişkilendirmeye çalışacağım. Söz gelimi hücre membranlarının bariyer özelliklerini yitirmeden geçirgen olabilmeleri... Salt kavramsal olarak değil, mikroskobik görüntüleme teknolojileri sayesinde imgesel olarak da ilham verici.
Günümüzde sanat dünyasında gözlemlediğin başlıca eksikler neler?
Sanatın rizomatik bir işleyiş ağı olmalı. Dallanıp budaklanmalı, yeni ilişkilerle yeni üretimlere yol açmalı. Bunun için de sanat eleştirisi ve yazınının hak ettiği ilgiyi görmesi gerekiyor.
instagram.com/seda.gecu
SELİN UYAR
Selin Uyar işlerinde yapısökümcü okumaları ve fırça hareketleriyle oluşmuş soyut dili keşfetmeyi amaçlıyor. Uyar, Central Saint Martins’teki sanat eğitiminin mezuniyet sergisini pandemi nedeniyle çevrimiçi mecralarda gerçekleştirdi. Çalışmaları bu sergi sonrasında Saatchi Gallery’de yer aldı. Uyar’ın işleri son olarak, AucArt’ın düzenlediği ve sekiz kadın sanatçının yer aldığı ‘Wet Paint’ isimli çevrimiçi grup sergisinde karşımıza çıktı. Sanatçının işlerini, farklı disiplinlerde üreten 15 sanatçının yer aldığı Fam İstanbul grup sergisi kapsamında Setup Kabataş’ta görebilirsiniz.
Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın tema nedir? Ne gibi kavramları ele aldığından biraz bahseder misin?
Sorgulamaktan sıkılmadığım değil de, sorgulamaktan sıkıldığım ama kendimi alıkoyamadığım bir estetik kaygım var sanırım. Nedenini hâlâ çözemedim ama maalesef inkar da edemiyorum.
Pandemi döneminde sanat üretimin ya da düşünme biçimin değişti mi?
Pandemi ve karantina dönemi mezuniyetimle çakıştı o yüzden başlarda benim için avantajlıydı. Üretmek için, istediğimden ve ihtiyacım olandan fazla vaktim oldu. Sonrasında taşınma sürecim başlayınca uzun bir mola vermek zorunda kaldım.
Yaşadığın şehrin ve çalışmalarını devam ettirdiğin sanatçı stüdyosunun sanat pratiğine nasıl bir etkisi oluyor?
Henüz bir yorum yapmam çok mümkün değil sanırım çünkü uzun zamandan beri ilk defa yerleşik hayata geçiyorum. Nasıl bir etkisi olacağını açıkçası ben de merak ediyorum.
Sanat tarihindeki figürlerden ya da yaşıtın çağdaş sanatçılardan sana ilham verenler kimler?
Büyük isimlerden Raoul De Keyser ve Twombly ama dürüst olmam gerekirse etrafımdaki insanlardan daha çok ilham alıyorum. Üniversitedeki sınıf ve stüdyo arkadaşlarımı çok beğeniyorum. Gerçekten çok yetenekli ve başarılılar. Onların dışında B. Chehayeb, Jack Bidwell, Luna Ece Bal ve tabii ki her anlamda imrendiğim ve bayıldığım Atelier Tenera’yı (Ela Mete ve Defne Özdoğan) sayabilirim. Luna Ece Bal çok iyi işleri olmasının yanında muhteşem bir insan.
Şu an üzerinde çalıştığın ya da gelecekte yapmayı hedeflediğin projeler neler?
Atelier Tenera’yla bir projeye başlamak üzereyiz. İlk defa böyle bir projenin içinde olacağım. Ela ve Defne’yi çok yakından tanıyorum ve çok zevkli olduklarını düşünüyorum. Bu projeyi yaparken çok eğleneceğimize de eminim.
Günümüzde sanat dünyasında gözlemlediğin başlıca eksikler neler?
Sanırım problemler hiç kimseyle ve herkesle alakalı.
instagram.com/suyar_lab
YASEMİN ÖNCÜ
Yüksek lisans eğitimini Toronto’da sanat, medya ve tasarım üzerine tamamlamış olan Yasemin Öncü’nün işleri aynı şehirde birçok sergide yer aldı. Atölyesinden uzak kaldığı pandemi döneminde çizim günlükleri tutmaya başlayan sanatçı canavarımsı figürleriyle dikkat çekiyor.
Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın tema nedir? Ne gibi kavramları ele aldığından biraz bahseder misin?
Keşfetmek. Son zamanlarda kendimi belli bir alanla sınırlamamaya çalışıyorum. Elbette insan akım ve konuların etkisinde kalıyor. Ama mümkün olduğunca ilgi alanlarım çerçevesinde tesadüf eseri karşıma çıkan ve araştırmacı yapım sayesinde hayata geçirdiğim küçük buluşlarla belli konuları işlerime eklemeye çalışıyorum. Böylelikle işlerimin anlamlandığına inanıyorum. Yüksek lisans tezimi yazarken 1970’ler Almanya ve İtalya’sının Neue-Expressionism akımlarından ve 1980’ler New York’unun New Expressionist’lerinden ilham aldım. Üniversite yıllarında bir alt başlık olarak okuduğum sürrealizm ve dada akımlarının en derin noktalarıyla bağlantı kurabilmek ilham verici. Aslında sanatın evrenselliği sadece figüratif değil, kavramsal olarak da var olan bir durum.
Eserlerine bakan insanların öncelikli olarak neler hissetmelerini ve deneyimlemelerini arzuluyorsun?
Spesifik olarak bir şey hissetmelerini beklemiyorum. Çünkü eserlerimi veya işlerimi, insanlar ne hisseder diye düşünerek yapmıyorum. Tabii ki de işlerim beğenilip takdir edilince mutlu oluyorum. Sanırım beni en mutlu eden durum, insanların anlatmak istediğim konuları karamsarlıkları ve mizahıyla olduğu gibi kabul etmeleri ve benden aksini talep etmemeleri. Hiçbir zaman talep üzerine eser üretmedim. Merak uyandırmak hoşuma gidiyor. Bazı soruların cevapsız kalması ve insanların buna açık olması önemli. Her şeyi verirsem, o zaman işime olan merak azalır.
Pandemi döneminde sanat üretimin ya da düşünme biçimin değişti mi?
Doğruyu söylemek gerekirse, bir süre iş üretmek içimden gelmedi. Yaratıcılık yönünden resmin yetersiz kaldığını hissetmeye başladım. Altyapım disiplinlerarası sanat, bu nedenle kendimi daha çok yazı ve video üzerine yeni bir projeye adadım. Elbette ki resim yapmaya devam ettim ama böyle bir dönemde hislerimi resme vurmak yetersiz geldi. Stüdyomdan ayrı kalmak da imkanlarımı köreltti, bu nedenle dijital bir çerçevede sınırlı kaldım.
Yaşadığın şehrin ve çalışmalarını devam ettirdiğin sanatçı stüdyosunun sanat pratiğine nasıl bir etkisi oluyor?
Şu an için herhangi bir şehrin işlerimde etkisi olabileceğini düşünmüyorum. Hepimiz günümüzün büyük bir kısmını alternatif bir gerçeklik dünyası olan internette geçiriyoruz. Şu an İstanbul’da olsam da Paris ya da Toronto elimin altında gibi. Çalışmalarımı etkileyen en temel faktörler yaptığım okumalar ve araştırmalar diyebilirim. Stüdyom Moda’daki apartmanımın içinde yer alıyor. Stüdyom ve yaşadığım yerin aynı olması daha verimli olmamı sağlıyor. Gün ışığında renkleri daha iyi kavradığım için genelde gün içerisinde çalışsam da geceleri daha üretken oluyorum. Gündüz çalışıyorsam boyanın kuruması için molalar veriyorum. Bu molalar sırasında ya kitap okuyorum ya da piyano çalıyorum. Pandemi nedeniyle stüdyomdan ayrı kalana kadar, kil ile çeşitli denemeler yapıyordum.
Sanat tarihindeki figürlerden ya da yaşıtın çağdaş sanatçılardan sana ilham verenler kimler?
Benim için bu çok değişken. Hayatı boyunca aynı eserleri üreten sanatçılar ve işleri ilgimi çekmiyor. Sürekli keşif halinde olan, kendini öyle ya da böyle geliştirmiş sanatçılar daha çok odağımda. Son zamanlarda en çok ilgilendiğim sanatçılar Miró, Léger, Tzara, Isidore Isou, Alechinsky, Tinguely, Niki de Saint Phalle ve Mondrian. Çağdaş sanatta Amerikalı Canyon Castator’u çok beğeniyorum. İşlerimiz benzerlik göstermiyor olsa da resimde internet çağını onun kadar iyi yansıtabilmeyi isterdim.
Şu an üzerinde çalıştığın ya da gelecekte yapmayı hedeflediğin projeler neler?
Pandemi nedeniyle çizimlerle dolu günlükler tutmaya başladım. Pandeminin ilk gününden itibaren bu çizim günlüğüne devam ediyorum. Eş zamanlı olarak kısa videolar çektim. Küçük heyecanlarım bunlar oldu.
Günümüzde sanat dünyasında gözlemlediğin başlıca eksikler neler?
Genç sanatçılara daha çok imkan sunulması gerekli. Yeniliklere açık olunması lazım.
instagram.com/yaseminoncu
ZEYNEP KAYNAR
Zeynep Kaynar’ın işlerine Akbank Sanat, Red Bull Art Around ve Base İstanbul’da denk gelmiş olabilirsiniz. Son beş senedir kamusal sanat teması üzerine araştırmalar ve çalışmalar yapan Kayar, @kamusalsanat isimli Instagram hesabıyla da kamusal alanda sergilenen sanat eserlerini görünür kılıyor. Hesaptaki görsel arşiv, izleyicilerin de katkılarıyla gelişiyor. Kaynar, 2021 yılında Helsinki’de gerçekleşmesi planlanan kişisel sergisi ve Sakıp Sabancı Müzesi’nde düzenlenecek bir sergi için çalışıyor.
Sanat pratiğinde sorgulamaktan sıkılmadığın tema nedir? Ne gibi kavramları ele aldığından biraz bahseder misin?
Kamusal alanda sanat teması 2015’ten bu yana üzerinde akademik olarak çalıştığım bir konu. Kamuya ait alanlarda sergilenen eserlerin zamanla izleyiciye görünmez olması konusunda bir makalem yayımlanmıştı. Bu alanda akademik çalışmalar yapmaya devam ederken 2017’de ‘Busted’ isimli fotoğraf kitabı, 2018’de Galata Rum Okulu’nda sergilenen ‘Journey’ ve son olarak COVID döneminde kamusal alanda sergilenen eserlere yapılan müdahaleleri hikayeleştirdiğim ‘Gri Alan’ projemle solo pratiğimde de bu temaya yer verdim. Bu sene ortasında kamusal alanda sergilenen eserlerin bir açık arşivini oluşturmak ve görünürlüğünü artırmak amacıyla bir Instagram hesabı yönetmeye başladım. Dünyada kamusal eserler çevresindeki gelişmeler ve COVID döneminde dışarıda geçirilen zamanın kısıtlanması vesilesiyle @kamusalsanat hesabına odaklandım. Gün geçtikçe hem izleyiciyle ilişkilerimiz ilerliyor hem de açık arşiv izleyicinin katkısıyla büyümeye devam ediyor. Solo sanat pratiğimde ise 2014’ten bu yana tipografi, yazı ve alfabetik sistemlerin görsel diline değinen temalar etrafında dolaşıyorum. 2018’de üzerine çalışmaya bağladığım, uyku sırasında beden hareketlerini analiz ederek oluşturduğum alfabeyi COVID sürecinde tamamladım. Bu alfabeyi kullanarak yaptığım resimleri üretmeye devam ediyorum. 2021’in Nisan ayında Helsinki’de bu işleri gösterdiğim bir solo sergim olacak.
Eserlerine bakan insanların öncelikli olarak neler hissetmelerini ve deneyimlemelerini arzuluyorsun?
İşlerimde kullandığım farklı dillerin amacı ancak esere dair birtakım cevaplar ararken gün yüzüne çıkabilir. Bu yüzden öncelikli olarak eserlerimin merak uyandırmasını arzularım.
Pandemi döneminde sanat üretimin ya da düşünme biçimin değişti mi?
Pandemi döneminde İstanbul sanat piyasası hakkında yapılan konuşmaları, o sırada Finlandiya’da yaşıyor olmama rağmen takip ettim. Koleksiyonerler, galeriler ve kâr amacı gütmeyen kuruluşların ortak gerçekleştirdiği Zoom toplantılarında bu sektöre dair geliştirilmesi gereken ve yaklaşmakta olan değişimlere dair birtakım görüşlere kulak misafiri oldum. İstanbul sanat ekosistemi Finlandiya ile karşılaştırıldığında çok kapsamlı ve zengin olmasına rağmen İstanbul’daki ekosistemin bir parçası olarak kendimi ne ölçüde tanımladığım üzerine çok düşündüm. Uzun vadede COVID, İstanbul sanat piyasasında etkin birçok aktörü birbirine yakınlaştırırken, bunun parçası olma girişiminde bulunan genç sanatçıları ne ölçüde buraya entegre etmeyi başaracak, merakla takip ediyorum.
Yaşadığın şehrin ve çalışmalarını devam ettirdiğin sanatçı stüdyosunun sanat pratiğine nasıl bir etkisi oluyor?
Kamusal alan üzerine çalışmalarımı, 10 seneden fazla yaşadığım İstanbul ile bağ kurmaya yönelik yaptığım araştırmalar olarak tanımlıyorum. İstanbul ve oradaki gündelik yaşantım bu alandaki pratiğimi ciddi bağlamda zenginleştiriyordu. Kamusal alandaki çalışmalarım devam ederken, 2018’den bu yana solo stüdyo pratiğimde daha kişisel ve sembolik konulara dönme isteği duyduğumu gözlemledim. Özellikle akademik çalışmalarıma da ara verdiğim bu süreçte, şehirdeki yaşantının da değişiminden olsa gerek, kamusal alana dair bir çalışma yapmak çok işten değildi. Mezun olduktan sonra ev ortamındaki stüdyo imkanlarım da fotoğraf ve resim alanında çalışmama olanak sağladı. Buna rağmen katıldığım misafir sanatçı programlarında bu tip mekansal kısıtlamaların dışına çıkmaya özen göstererek, yerleştirmelere ve heykele yakın çalışmalar gerçekleştirmeye devam etmeye çalışıyorum.
Sanat tarihindeki figürlerden ya da yaşıtın çağdaş sanatçılardan sana ilham verenler kimler?
İşlerimin büyük çoğunluğu fotoğraf projeleri olsa da David Hockney’in çalışmalarına ek olarak Jorinde Voigt, Hayal Pozantı gibi ressamlardan çok etkileniyorum. Bu isimlere ek olarak Ayşe Erkmen’in çalışmalarına hayranlık duyuyorum. Kamusal alandaki çalışmalarıyla Do Ho Suh ve Ann Hamilton’ı çok ilham verici buluyorum. Yakın zamanda Finlandiya’da genç ve aşırı ilham verici Lasse Juuti ve Jurgis Tarabilda ile tanıştım. Onlarla etkileşimim sonucunda da Ida Ekblad, Avery Singer, Jessie Edelman, Isabelle Graw’ın yazılarından haberdar oldum. Tüm bu saydığım isimler sanat tarihine halihazırda yön veren veya gelecekte ciddi anlamda yön verebilecek, ilham aldığım veya hayranlıkla takip ettiğim insanlar.
Şu an üzerinde çalıştığın ya da gelecekte yapmayı hedeflediğin projeler neler?
2021’de Helsinki’de gerçekleşmesi planlanan solo sergim ve İstanbul’daki projelerim gündemimi epey meşgul tutuyor. Özellikle Sakıp Sabancı Müzesi’nde gerçekleşmesi planlanan bir sergi aracılığıyla kamusal alanda geçici bir süre gösterimde olmasını planladığım bir proje üzerinde çalışıyorum. Kamusal alan üzerine yaptığım akademik çalışmalardan bu yana, kamusal bağlamda gerçekleşecek bir proje üzerinde çalışmak hep hayalimdi.
Günümüzde sanat dünyasında gözlemlediğin başlıca eksikler neler?
COVID süresince daha belirgin olarak hissedilen ve çok uzun süredir bütün piyasalara sirayet etmiş olan işveren ve işçi denklemindeki adaletsizliklerin arttığını gözlemliyorum. Bu durumun bir uzantısı olarak hem sanatçılarda hem galerilerde risk eksikliği ve garanticilikle beslenen bir tekdüzeleşme var.
zeywashere.com
instagram.com/zeykaynar