Polvo
Kredi: Polvo
Kredi: Polvo

Dondurma formunda heykeller

Çağdaş sanatçı POLVO, ikinci kişisel sergisi ‘Why So?: Childhood Memories’te kanıksanmış değerlere meydan okuyor ve toplumsal cinsiyet kalıplarını eleştiriyor.

Seda Pekçelen
Reklâm

Sanata ilgi duyduğunuzu ilk nasıl fark ettiniz? Ardından bu alanda kendinize nasıl bir yol çizdiniz?

Bizim zamanımızda çocukların sanatla ilgilenmesi harika bir şey değildi. Sanat üretimine her zaman hobi düzeyinde bakmak telkin edilirdi. Çocukken hep resim yapardım. İl çapında resim yarışmalarında ödül alırdım ve işlerim sergilenirdi ama dayatılan şey matematiğimin iyi olmasıydı. Ben de eğitimimi güzel sanatlar üzerine kuramadım. Yine de yaratmaktan çok uzağa düşmeden pazarlama iletişimcisi oldum. Senelerce önde gelen markaların reklam iletişimlerini yönettim. Zamanla ürettiğim ticari reklamlar beni beslememeye başladı ve sanat kariyerime başladım. Aldığım eğitim ve reklam deneyimim, toplumsal analiz yapma noktasında bana çok katkı sağlıyor.

Çalışmalarınızda “Neden?” sorusuna yanıt arıyorsunuz. Bu sorunun çıkış noktası ne oldu? Neden önemli sizin için bu soru?

Sanırım bunun en büyük sebebi kendimi toplumun geneliyle uyumlu bulmamam. Uyum eksikliğimi saklayıp var olabilmeyi öğrendim. Ancak bu, sosyal yapıları tüm kurallarıyla kabul ettiğim anlamına gelmiyor. Sosyal kurumların ve insan topluluklarının kabul edilmiş metotları, kural ve gelenekleri ile bağlı değilim. Bireyin içsel yolculuğunu ve tekil değerlerini kısıtlayan tüm normların karşısında hissediyorum kendimi. Bu nedenle ‘neden’ sorusu benim için çok önemli.

Polvo
Polvo

Eserleriniz kalıplaşmış normlara ve kanıksanmış değerlere yeni bir bakış açısı sunmayı hedefliyor. Eserlerinizi görenlerinizin bakış açısının ne yönde değişmesini umut edersiniz?

Çalışmalarımı görenlerden tek umudum onlarda da neden sorgulamasını uyandırmak. İnsan içinde doğduğu toplumun değerlerini muhafaza etme eğiliminde. Dahası bu muhafaza durumu toplumsal çimentonun da kendisini oluşturuyor. Aynı bakış açıları ve ortak değerlere sahip gruplar aynı kutunun içine girip kendilerini tanımlamak ve cenah oluşturmak istiyorlar. Toplumun bütünü birçok kutudan oluşuyor. Kimi kutular daha büyük, kimileri daha küçük. Birbirimizden farklı olarak bir arada olmayı öğrenebilmemiz lazım.

Dondurma formundaki heykellerinizle sanatseverleri çocukluk anılarını hatırlamaya davet ediyorsunuz. Neden çocukluğa odaklanmak istediniz? Sizin çocukluğunuz nasıl geçti?

Çocukluğum İzmir’de geçti. Çok mutlu, hayata bağlı bir çocuk değildim. Biraz melankoliktim galiba. Her sanatçı melankoliktir, melankoli duyguları büyüterek hissetmenizi ve üretmemizi sağlıyor bence. Bu yaz, Engin Gençtan’ın ‘İnsan Olmak’ isimli kitabını okurken çocukluk anıma gittim. Meri Teyze ve annemle İzmir, Karşıyaka’dayız. Dondurma istedim. Annem hayır dedi. Meri Teyze, “Al ne olacak,” demeseydi, o gün o dondurmayı yiyemeyecektim. Annemin bir bildiği vardı elbette. Yaz günü akşam ateşim 40 dereceyi buluvermişti. “Ah Meri, ben sana demedim mi bu çocuğun anjini var. Yoksa ben bilmez miyim almayı?” Çocukluk belleğimde dondurmanın, yetişkinlerce tanımlanmış hız kavramıyla doğrudan bir ilgisi var. Bir çocuğun elindeki dondurmayı yalama hızı, onun erime hızına yetişemez. Dondurma akar; önce dudağın iki yanından, sonra eller batar, oradan da üstüne başına bulaşır. Dondurmanın erime hızını yakalamak, bir çocuk için özen gösterilecek gayret değildir. Dondurmayı erimeden yemek yani ‘norm değer’, kişisel kontrolü yaratıyor. Norm değerle uyumlu gelişen bu kontrol gayreti, diğerleri tarafından kabul görme arzusunda zemin buluyor. Kabul ve takdir, romantize edilmiş haliyle mükemmeliyetçiliği, mükemmeliyetçilik ise anksiyeteyi tetikliyor. Bu bakımdan ‘Childhood Memories’, özgün olmayı bıraktığımız bu yetişkinlik döneminde çocuk olmaya, çocuk kalmaya, kendi değerlerini korumaya bir özlem benim için.

İşlerinizin ilham kaynakları neler? Eserleriniz nasıl bir çalışma sürecinin sonunda ortaya çıkıyor?

Herhangi bir şey ilham olabiliyor. Bazen bir kitap, bazen uyumadan önce gözümün önüne gelen bir renk, bazen bir figür, bazen aklıma gelen bir espri. Aslında toplumsal normları sorgulama gayretinde olduğum için ilhama çok ihtiyacım yok. Her yer sıkışmış insan bedeni, yaşama hevesi kaçmış ruhlarla dolu. Sadece bunlara yıkıcı bir şekilde bakmak bile yetiyor.

Kariyerinize dair en büyük hayaliniz nedir?

Sanırım vardığım yer değil, yolculuğun kendisi beni mutlu ediyor. Üretmekten vazgeçmek istemiyorum. Yaptığım her işte kendimi buluyorum. Büyük idealler yaratıp ona tutkuyla bağlanmaktansa sürecin kendisine odaklanıyorum yalnızca. Hiçbirimiz harika ideallerin peşinden gitmek zorunda değiliz. Önemli olan hayat gailesi yaratmak, buradan beslenmek. Yoksa nasıl kökleneceğiz bu gezegene…

‘Why So?: Childhood Memories’ 17-30 Nisan tarihlerinde BBprojecTT’te.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm