[title]
Bundan yaklaşık 10 yıl önce açılan Topaz, tartışmasız şehrin çizgisini en iyi koruyan işletmelerinden biriydi. 2011’de mekan hakkında yazdığımız şu satırlar en iyi şekilde özetliyor düşüncelerimizi: “Topaz, yıllardır özel bir akşam yemeği yemek ya da yurt dışından gelen misafirlerini İstanbul manzarasına nazır ağırlamak isteyenlerin kapısını çaldığı bir mekan. Kaç önemli iş anlaşması kutlandı, kaç dünyaca ünlü yıldız ayak bastı Topaz’a kim bilir?” Özel günlerin özel mekanıydı Topaz. Kimimize göre biraz pahalıydı, kimimizin bütçesi Topaz’a sık sık gidebilecek seviyedeydi; ama bize sorarsanız benzersiz manzarası ve kalitesini bozmayan menüsüyle takdire değer bir işletmeydi. Kapanması da doğal olarak bizi üzdü, ama Topaz’ın (ve Kanyon’daki Escale’in) arkasındaki Desert Group’un aynı noktada farklı bir restoranla yoluna devam etmesi bizi sevindirdi. Bu manzara boş bırakmaya gelir mi hiç?
Yine mekanın hemen hemen her yerinden rahat rahat görebileceğiniz (ama yine de cam kenarına oturanları kıskanmanızı sağlayacak), boydan boya bir Boğaz manzarasıyla karşılaşıyoruz Râna’da. Modernliğini antika dekorasyon ögeleriyle seyrelten bir tasarımı var mekanın. Yeşil ve gri rengin ağırlıklı olduğu tasarım manzaradan rol çalmaya çalışmıyor, zaten pek mümkün olmazdı bu. Râna, menüsüyle son beş yılda dilimize dolanan ‘modern meyhane’ kavramını sorgulatıyor. “Ortamıyla mı, yemekleriyle mi ‘modern’ sıfatını kazanır bir meyhane?” diye düşünüyoruz. Râna’nın menüsüne bakarsak bir modernleşme iddialarının olmadığını görüyoruz. Her şey olması gerektiği gibi; farklı malzemelerle değiştirilen meze tarifleri yok, topik ve kuzu yaprak ciğer gibi klasik lezzetler hayli başarılı. Ana yemeklerden Râna köfte, müşterilerin favorilerinden biri olmuş bile; küp şeklinde kesilmiş patatesli ve soğanlı bu misket köfteler hiçbir sofradan eksik edilmemeli.