Grey’in albenisi yarı açık bahçesi ve iç alanının farklı ortamlar sunması olabilir mi mesela? Duvarını boydan boya kaplayan saksılarla Grey’in açık alanı sokağı rahat rahat kesebileceğiniz bir buluşma noktası. Daha lüks görünümlü iç alanı ise mermer mozaikleri, parlak ışıkları ve aynalarıyla daha ağırbaşlı bir restoran kıvamında. Grey’in içinde sanki kırk yıldır buranın müdavimiymiş gibi memnun görünen Nişantaşı teyzelerini, açık alanında ise spora mola vermiş Nişantaşı sakinlerini aynı anda yakalamak mümkün.
Keramet yoksa Grey’in yemeklerinde mi? Da Mario’dan deneyimli şef Asım Yıldız’ın hazırladığı menüde İtalyan kanı ağır basan bir dünya seçkisi var. Makarna, pizza, salata çeşitleri baki. Menünün yaratıcı olduğunu söylemek pek mümkün değil, ama her kalemin hakkı verilince bu bir dezavantaj olmuyor tabii ki. Özellikle risotto’lar denemeye değer, tadına baktığımız yabani mantarlı risotto ai funghi porcini’nin kıvamı mükemmel. Kahvaltı konusunda da Grey’in sırtı yere gelmiyor. Hafta sonu sabahlarında yer bulmanızı zorlaştıracak zenginlikte bir kahvaltı menüsü var, en güzel yanı ise her zevke hitap etmesi. Domuz bacon’lu eggs benedict, güveçte Antep peyniri, yoğurt ve dağ meyveli granola gibi seçenekler arasından elbet biri dişinize göre çıkacaktır.
Günün her anı işlek olması Grey’in popülerleşmesinde rol oynamış olabilir mi? Kahvaltıyla başlayan Grey günleri, öğle arası buluşmalarıyla dolu dolu geçiyor. Hava karardıktan sonra da gece makyajıyla tekrar karşımıza çıkıyor Grey. Kokteyl ve DJ takviyesiyle gece üçe kadar devam eden Grey geceleri Nişantaşı piyasasının yeni gözdesi.