[title]
Geçtiğimiz aylarda Boğaz kıyısında, eskiden Zuma’nın bulunduğu yerde açılan Capricorn’u ziyaret etmek için en güzel zamanlara girmiş bulunuyoruz. Capricorn’un manzarasının dışındaki en büyük özelliği klasik bir balık restoranından çok, yaratıcı bir deniz ürünleri restoranı olması. Burada denizdeki birçok canlının basit ve sağlıklı pişirme teknikleriyle sunulduğuna şahit oluyorsunuz.
Manzarası itibariyle insan dikkatini yemeklere veremeyecek gibi hissetse de, siparişler masaya geldiğinde gözünüzü sofradan alamıyorsunuz. Her şey; başlangıçta gelen rezene ekmeği, mısır ekmeği ve ekşi mayalı ekmeğin yanındaki fırınlanmış pancarla başlıyor. Sıcak başlangıçlardan kalamar carbonaradaki pastırmanın kalamarla uyumu bizi şaşırtıyor. Patates kızartması ise kumpirlik patatesten yapıldığından içi yumuşak ve limon, zeytinyağı, tane hardal ve sarımsaktan oluşan sosuyla bir efsane.
Capricorn’daki tüm bu tatlar; 35 yılını yemek, restoran ve otelciliğe vermiş bir ismin elinden çıkıyor. İtalyan asıllı şef Fabio Brambilla, tüm yemekleri, malzemelerin tazeliğini koruyarak pişirdiklerini söylüyor. Menüdeki ceviche çeşitleri ve kum midyeli linguine gibi imza yemekler, Capricorn’u farklı kılan seçeneklerden. Kabuklu deniz ürünlerine hafif kırmızı biber tadı eşlik ediyor, yani klasik lezzetlere bile ufak dokunuşlar yapıldığını hissetmek mümkün.
Capricorn; taze, mevsimlik yiyecekleri mümkün olduğunca özüne yakın bırakarak pişiren bir restoran. Örneğin midye, biraz tuzlu gibi görünse de bu tuzun deniz suyundan geldiğini öğreniyoruz. Zira midyenin kendi sosuyla pişmesi onlar için önemli.
Mekânın dekorasyonunda kullanılan doğal materyaller ve bitkilerin varlığı, yemeklerdeki hafiflikle birlikte insana kendini iyi hissettiriyor. Yazın açılan terası da İstanbullular tarafından heyecanla beklenen bir gelişme olsa gerek.