Trentemøller
Sofie NørregaardTrentemøller
Sofie Nørregaard

Trentemøller yeniden İstanbul’da

3 Kasım’da MIX Festival kapsamında Zorlu PSM’de sahne alacak olan Trentemøller ile hem yeni albümü ‘Dreamweaver’ hem de uzun yıllara yayılan müzik kariyeri üzerine konuştuk.

Reklâm

2006 senesinde yayınlanan ilk albümünüz ‘The Last Resort’tan geçtiğimiz Eylül’de çıkan yeni albümünüz ‘Dreamweaver’a uzanan yolculuğunuzda müziğinizin nasıl evrildiğini sizden dinlemek harika olurdu.

Sesim kesinlikle evrildi, ancak ‘The Last Resort’ ile ‘Dreamweaver’ arasında net bir bağlantı var. Her zaman melodik ve duygusal bir müzik yapmaya odaklandım ama zamanla ses paletimi genişlettim. Ancak yine de eski albümlerimin minimalist olduğunu söylemek doğru olmaz. Onlarda da tonlarca katman var. Aslında yeni albümlerimin daha derin olduğunu düşünüyorum.

Danimarka'da büyürken, elektronik müziği indie ve post-punk unsurlarıyla harmanlamanızı sağlayan müzikal etkiler veya kültürel deneyimler nelerdi?

Kendimi elektronik müziği başka türlerle harmanlayan biri olarak tanımlamam. Daha çok rock, indie ve post-punk'tan etkilnedim, bu unsurlar her zaman müziğimin büyük bir parçası olmuştur. Ancak benim için mesele türleri harmanlamak değil, duygularımı doğrudan yansıtan bir müzik yapmak. Danimarka müziği çok fazla dinlemedim, daha çok İngiliz ve Amerikan grupları dinledim. The Velvet Underground'dan The Cure'a kadar her şey bu yelpazeye dahil olabilir.

Elektronik müzik sahnesinde sürekli yenilikçi kalmayı başardınız. Geriye dönüp baktığınızda, sanatsal yönünüzü belirleyen kariyerinizdeki önemli anlar nelerdi?

Aslında kendimi elektronik müzik sahnesiyle ilişkilendirmiyorum, bu yüzden orada sürekli güncel kalmaya odaklandığımı söyleyemem. Benim meselem, duygusal, melodik ve sinematik şarkılarla olan bağlantımı derinleştirmek. Her albümü, hayatımda bulunduğum yerin bir anlık görüntüsü olarak görüyorum. Bu bağlamda türler benim için önemli değil.

Marie Fisker veya DÍSA gibi sanatçılarla çalışmanın kariyerinizin önemli bir parçası olduğunu düşünüyorum. Sizin fikrinizi de duymayı çok isterim.

Marie Fisker ve DÍSA gibi sanatçılarla çalışmak çok ilham vericiydi. Benzersiz sesleri ve sanatsal katkılarıyla şarkılarımı hayata geçirmeme yardımcı oldular. Bu kadar yetenekli insanlarla çalışmak benim için bir ayrıcalık. DÍSA, ‘Memoria’ turnesinin inanılmaz bir parçasıydı ve iş birliğimiz çok doğaldı. Benzersiz sesi performanslara çok fazla derinlik ve duygu kattı. Onun sesini ve aralığını yakından bildiğim için ‘Dreamweaver’ albümünde de merkezi bir rol oynaması mantıklıydı. Birlikte çok iyi çalışıyoruz ve bunun müziğe yansıdığını düşünüyorum. Sesi çok duygusal ve etkileyici olmanın yanında aynı zamanda neredeyse soğuk ve melek gibi; bu durum müziğin ruh haline mükemmel uyum sağlıyor.

Son albümünüz ‘Dreamweaver’ın hikayesini çok merak ediyorum. Üretim günlerine geri ışınlansak, bize nasıl detaylar verebilirsiniz?

‘Dreamweaver’ yansıma ve hikaye anlatımından gelen bir albüm. Albüm, rüyaları, kaybı, aşkı, acıyı ve anıları; zamanın geçişini keşfediyor ve dinleyiciyi kendi duygusal manzaralarına çekmeye yönelik sürükleyici bir ses sunuyor. Yaratıcı sürece gelince, çoğunlukla rüyalardan, bilinçaltındaki düşüncelerden ve bazen de kabuslardan ilham alıyorum. Ancak bu daha çok bir duygu meselesi… Belirli bir ruh halini ya da zamanın bir anını yakalamaya çalışıyorum.

‘Dreamweaver’da biraz dream-pop ve shoegaze unsurlarına da girdiğinizi hissediyorum. Sizi bu türlere çeken neydi?

Beni dream-pop ve shoegaze unsurlarına çeken şey, geniş ve sürükleyici bir atmosfer yaratabilme yetenekleriydi. Aynı anda hem üzüntü hem de umut verebiliyorlar. Gürültülü gitarları sevmem de etkili (gülüyor).

Sahnede müziğiniz daha da güçleniyor. Canlı performansınızın enerjisi sizin için de çok önemli  olmalı.

Grup olarak sahnede olmak, daha güçlü ve dinamik bir enerji veriyor, bu da canlı performansları albümden farklı ve daha yoğun hale getiriyor. Canlı performansın büyüsü bu! Asla sadece tek başıma sahneye çıkmam. Müziğimle zaten bu mümkün değil. Davullara, bas gitara ve albümlerimde bulunan gitar seslerine ihtiyaç duyuyorum. Playback yapmayı hayal bile edemem! Asla.

Trentmoller’in sound’unu gelecekte neler bekliyor?

Müziğin doğal olarak evrimleşmeye devam edeceğini düşünüyorum, ancak sırf yeni türlere dalmak için plan yapmıyorum. İlhamın beni nereye götürdüğüne bağlı, ama her zaman duygusal bir temeli olacak. Mesele asla müziğin türü değil, esas olan hislerimi yansıtan müzik yapmak.

Teknoloji ve müzik artık ayrılmaz bir ikili, bu takım çalışmasının gelecekteki rolünü kendi hayatınızda nasıl görüyorsunuz?

Prodüksiyonda teknoloji kullanıyorum ama bu benim için bir odak noktası değil. Müziğin duygusal özü ve canlı enerjisi önceliklidir, teknoloji ise bunu geliştirmeye yardımcı olan basit bir araçtır.

İstanbul'da daha önce sahne aldınız. Burada sahne almanın dünya çapındaki diğer şehirlerle karşılaştırıldığında nasıl bir farkı var?

İstanbul’un özel bir enerjisi var. Bayılıyorum! İzleyiciler çok tutkulu ve ilgili. Şehrin kendisi de performansı etkileyen benzersiz bir atmosfere sahip.

Neredeyse yirmi yıldır sektörde olan biri olarak, günümüzün müzik dünyasında yolunu bulmaya çalışan yeni sanatçılara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Tavsiyem, sanatsal vizyonlarına sadık kalmaları. Trendlerin peşinden koşma ya da bir sahneye uymaya çalışmasınlar. Uzun vadede önemli olan özgünlüktür. Yani içgüdülerine güvensinler.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm