Purple Disco Machine
Purple Disco Machine
Purple Disco Machine

Purple Disco Machine, ‘Paradise’ı anlatıyor

Kısa bir süre önce yeni albümü ‘Paradise’ı yayınlayan Alman nu-disco ve house müzik yıldızı Purple Disco Machine’e merak ettiklerimizi sorduk.

Reklâm

Müziğe nasıl başladın? DJ ve prodüktör olarak kariyer yapma konusunda sana ne ilham verdi?

Her şey ailemin müzik koleksiyonuyla başladı. Babam bir müzik aşığıydı ve büyük bir plak koleksiyonumuz vardı. Evimizde her gün ya plak çalardı ya da radyo açık olurdu. Annem ve babam ben çocukken çok fazla konsere giderdi, müzik onlar için belli ki çok para harcadıkları büyük bir şeydi. Çocukken beni de konserlere götürürlerdi. Bu yüzden sanırım doksanlı yılların sonlarında ya da ortalarında, 15-17 yaşlarındayken kendi müziğimi yapmaya başladım. Dresden'de olmama rağmen Berlin tekno sahnesinden, alt kültürlerden oldukça etkilenmiştim. 16, 17 yaşlarındayken birçok yasa dışı tekno partisine gittim çünkü o zamanlar 18 yaşında değildim ve üstelik 12 yaşında gibi görünüyordum. Bir bodrum katında ya da eski bir depoda düzenlenen yasa dışı tekno partileri sayesinde arkadaşlar edindim. Plak çalan DJ'lerden çok etkilendim ve bunu takıntı haline getirdim. Sonra kendime pikap almak için para biriktirdim. 90'ların ortalarında teknoyla müziğe başladım ama 90'ların sonlarında, özellikle Daft Punk'ın ‘Homework’ albümünü çıkarmasıyla hayatım tamamen değişti; çünkü bu tekno chno ile disko, funk, house ve rock'ı birleştirmenin mümkün olduğunu ilk kez fark ettiğim zamandı. Farklı türleri tamamen yeni bir şekilde harmanlıyorlardı. Bu beni çok etkiledi, aynı şeyi yapmak istedim. Böylece müzik üretmeye başladım, babamın plak koleksiyonundan şarkıları örnekleyip onlardan tekno ritimleri oluşturmaya çalıştım. Ve her şey böyle başladı.

Purple Disco Machine isminin ilham kaynağı neydi? Bu isim müzikal kimliğini nasıl yansıtıyor?

Daha önce farklı projeler için farklı isimler kullandım ve 2009'da müzik kariyerime ara verdim çünkü disko ve house ölmüştü. 2009'un sonuna doğru herkes sadece EDM dinliyordu. Teknı hâlâ büyük olsa da sevdiğim müziğe yer yoktu. Bu yüzden DJ’liği ve müzik üretmeyi bıraktım, tüm anlaşmalarımı feshettim. 30 yaşıma girmiştim; aile kurmak ve çocuk sahibi olmak istiyordum. Daha önceki yaşam tarzım, bunları elde edebileceğim bir yaşam tarzı değildi. Her şeyi bıraktım ve kiramı ödememi sağlayacak bir iş buldum. Bir okulda öğretmen olarak çalışmaya başladım ve Purple Disco Machine'i yan bir eğlence projesi olarak sürdürdüm. İsim için farklı fikirleri bir araya getirdim. ‘Purple’ ismi Prince'in ‘Purple Rain’ şarkısından geldi. ‘Machine’ ise Gloria Estefan ve Miami Sound Machine'den ilham alıyor. ‘Disco’ ise tabii ki disko sevgimden kaynaklandı. Müzik üretmeye başladım ve kendi etiketim altında yayınladım. O dönemde ilk şarkılarımı 2009 ve 2010'da Purple Disco Machine adıyla çıkardım.

Yeni albümün ‘Paradise’ yayında. Bu albümün konsepti hakkında neler söyleyebilirsin?

‘Paradise’ kesinlikle bir konsept albümü. Eskiden bu tür konsept projeleri pek sevmiyordum çünkü geçmişte şarkılar üzerinde çalışmaya başladığımda, 40-50 iyi demo yapardım ve bunları bir albüm haline getirirdim. Ama bu sefer farklı bir şey yapmak istedim. ‘Paradise’ (cennet) kelimesini hep bir albüm ismi olarak kullanmak istemiştim ama daha önce uygun bir zaman olmamıştı. Ancak bu sefer plaj ve mor renk odaklı bir vizyonum vardı. Benim için cennet, kokteylinle oturduğun güzel bir plajdır. Ama başka bir cennet de evim. Şehirdeki evim ve stüdyolarım, kendimi tamamen rahat hissettiğim yerler. Birçok insan için ise dans pisti bir cennettir.

Fikir şuydu: Bir konsept albümü üretelim, sanki 60 dakikalık bir tatil yolculuğundaymışsınız gibi seslendirelim. Çalıştığım neredeyse her sanatçıyı, benim cennetim olan memleketime davet ettim. Tüm albümü ev stüdyomda ürettim. İlk davet ettiğim kişi Jamiroquai'dan Matt Johnson'dı. Bu albümdeki neredeyse her şarkıyı birlikte yazdık. Sonra şarkıcıları davet ettim; Sophie and the Giants, Friedrich Liechtenstein ve Roosevelt. Hepsiyle stüdyomda şarkı sözlerini kaydettik. Sonra şarkı yazarlarını da davet ettim. Cennetimde farklı sanatçılarla çok zaman geçirdim. Onkara Dresden’i gezdirdim. Bu üç cennet yerini birleştirmek istedim. 60 dakikalık bir tatil yolculuğu gibi seslendirilmeliydi ama DJ'ler için de çalınabilir olmalıydı.

‘Paradise’tan önceki single’larına hayranların nasıl tepki verdi?

İlk parçamız ‘Substitution’ neredeyse iki yıl önce çıktı. Albüm ve tüm kampanyayı ortaya çıkarmak biraz zaman aldı. Ama benim için başından itibaren tek bir dil konuşmamız çok önemliydi. Bu yüzden ilk single’ın sanat çalışması bile konseptimizle tam olarak örtüşüyordu. Süreç boyunca bu fikre bağlı kalmak benim için çok önemliydi. Herhangi bir kulüpte şarkıları çaldığımda müthiş bir tepki alıyorum. Bazı insanlar en sevdikleri şarkının ‘Something On My Mind’ olduğunu söylerken, diğerleri ‘Substitution’ diyor. Albümün sadece bir hit şarkıdan ibaret olmadığını görmek harika. İnsanların farklı şarkıları beğenmesi gerçekten çok önemli ve elektronik müzik sanatçıları için böyle bir albüm üretmek oldukça zor. Her şarkıda farklı vokaller olduğu için albümün bir derleme gibi görünme riski var. Ben ilk şarkıdan son şarkıya kadar bir hikaye gibi seslendirilmiş bir albüm yapmak istedim. Bu yüzden ‘Welcome To Paradise’ta Metronomy ile başlıyoruz ve Alman ikonu Friedrich Liechtenstein ile bitiriyoruz. 

Purple Disco Machine
Purple Disco Machine

‘Paradise’ hayranlarına ne katsın istersin?

Umarım sadece iyi hissetmelerini sağlar. Müziğim olumlu enerjiler yaymalı. Dinlerken gülümsemeliler ve belki de dans etmek istediklerini hissetmeliler. Etrafınızda sadece 10 kişinin olduğu bir plak şirketi dinleme oturumu, müziği deneyimlemek için doğru ortam değil. Dans etmeli ve sadece eğlenmelisiniz. Umarım insanlar dans etmeye başlar ve dışarı çıkmak isterler. Dünyada birçok sorun ve savaşlar var. Her ülkede çok fazla olay oluyor. En azından 60 dakika sıkıntılarımızdan kaçabilmeliyiz. Albümü dinlerken sorunlarınızı düşünmeyin. Sadece keyfini çıkarın, kısa bir tatil yolculuğu gibi, 60 dakikalık bir tatil yolculuğu.

Kariyerinin en önemli anları nelerdi?

2013'te ‘My House’u çıkardığımda, hayatım bir günde tamamen değişti. Daha önce müzik endüstrisini tamamen bırakmıştım. İlk çocuğum doğmuştu ve eşimle evlenmek üzereydim. Ailemizi kurmuştuk ve bir bebeğimiz vardı. Sonra bir şarkı çıkardım ve hayatım tamamen değişti. Dünyanın dört bir yanından çok sayıda çalma teklifi aldım ve bir karar vermek zorunda kaldım. Neyse ki eşim de müziğe geri dönmemi destekliyordu. "Tina, sen, her hafta sonu evde oturan biri değilsin." dedi. Beni gerçekten zorladı ve Purple Disco Machine olma yolunda ilerlememi sağladı. Şimdi aradan geçen 11-12 yılın ardından hâlâ hayalimizi yaşıyoruz. Üç yıl önceki ilk Coachella performansım da kariyerimin önemli anlarından biriydi. Coachella, DJ olarak çalabileceğiniz en büyük festivallerden biri. Sonraki yıl ise Grammy geldi. Bu yıl yine Coachella'da, bu sefer daha büyük bir sahnede çaldık. İlk kez canlı müzikle sahne aldık. Son olarak, geçen yıl büyüdüğüm yerde ilk kez biletleri tükenen bir konser verdim. Tüm arkadaşlarım ve ailem oradaydı. Konserden beş dakika önce, soyunma odasında yalnızken 5.000 kişinin "Tino!" diye bağırdığını duydum. Adımı duymak, beni ağlattı. Tüm arkadaşlarımın, ailemin, son 20 yılda kariyerimde yer alan herkesin önünde çalmak benim için çok özeldi; düşündüğümde halen tüylerim diken diken oluyor.

Kariyerinle müziğe nasıl bir miras bırakmak istiyorsun?

Umarım insanlar Purple Disco Machine'i iyi hissettiren klasiklerinden biri olarak hatırlar. Her duruma uyum sağlayabilen bir klasik olarak anılmak isterim. Arabada, evde temizlik yaparken ya da dans pistinde açtığınızda size iyi hissettiren 70'ler ve 80'ler klasikleri gibi olmalı. Umarım insanlar Purple Disco Machine'i güzel ve pozitif bir hisle anımsarlar. Belki onlara bir anılarını, ebeveynlerin ya da sevdikleri insanları hatırlatır.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm