Enstrüman olarak saksafona odaklanmaya nasıl karar verdiniz? Bir anınız var mı bununla ilgili?
Müziğe güzel bir giriş yapmıştım. Keman, davul ve piyano çaldım, ama üflemeli bir çalgı çalmayı çok istiyordum. Altı yaşımdan itibaren piyano çaldım, 13 yaşıma kadar saksafonu keşfetmedim. Nefesli enstrümanların, çaldığım diğer tüm enstrümanlardan farklı bir his verip vermediğini denemek istediğime karar verdim. Ve bu benim için her şeyi değiştirdi. ir daha arkama bakmadım.
Aileniz bu kararınızı nasıl karşıladı?
Sanırım bundan hoşlandığımı fark ettiler. Bu yaratıcılığı sevdiğimi bildikleri için beni cesaretlendiriyorlardı ama “pratik yapmalısın” gibi bir tavırları yoktu (gülüyor). Keşfetmeme izin verdiler. Babamın harika bir plak koleksiyonu vardı, evde her zaman müzik çalardı. Geriye dönüp baktığımda sanırım müzik yapmamı seviyorlardı ama asla baskı yapmıyorlardı (gülüyor).
İlham perilerinizi merak ediyorum. Size melodi yazdıran ve büyülü bir şekilde saksafon çalmanızı sağlayan şey nedir?
Sanırım ana ilham kaynağım, saksafonla müzik yaparken herhangi bir söze ihtiyaç olmaması. Bir de müzikte neşe olduğundan emin olmak. Her zaman hikayeden yola çıkarım. Yani bir his ya da duygu varsa, başladığım yer orasıdır. Sonra oradan devam ederim ve her şey daha büyük bir resim haline gelir. Bu durum konser verirken de geçerli. Dinleyicilerle konuşmayı seviyorum, bu müziği yaparken ne düşündüğümü bilmelerini sağlıyorum. Ama müziğim onları benim hissettiğimden başka bir yola götürüyorsa, bu da sorun değil.
Kısa bir süre önce Jacky Terrasson ile röportaj yaptık. Ona da bu soruyu sormuştum. Dünyanın biraz çivisi çıktı sanki, savaşlar bitmiyor, krizler sona ermiyor. Bu durum sizi duygusal olarak nasıl etkiliyor?
Bence müziğin gücü burada yatıyor. Müzikle çok şey söyleyebilirsiniz, insanlara belli bir duyguyu hissettirebilirsiniz, ama aynı zamanda o alanın oluşmasına da izin verirsiniz. Bazen insanlar bir konsere geliyor ve daha önce hiç caz dinlememiş oluyorlar. Buna bayılıyorum çünkü o zaman istediklerini yapabiliyorlar. Bir yaratıcı ve sanatçı olarak benim orada olma amacım da onlara bunu yapmaları için izin vermek. Böyle anlarda insanların biraz utangaç olduğunu görüyorsunuz. Dans etmek istiyorsanız, dans edin. Şarkı söylemek istiyorsanız, söyleyin. Bence bu bariyerleri yıkmaya başladığımız anda daha iyi bir anlayışa sahip oluyoruz. İşte o zaman müzikte birliği görürsünüz. Bence aynı birliği kültürler ya da dinler arası iş birliği yaptığınızda da görürsünüz. İnsanların özgür olmasına izin verirseniz, müzik her zaman bu bariyerleri yıkabilir.
Çocuklarla ilgili birçok projeniz var. Çocukların bir enstrümana yönelmesi için önereceğiniz bir yol var mı?
Hep söylerim; enstrüman çalmak, iyi bir çift ayakkabı, rahat bir ceket veya çok sevdiğiniz herhangi bir şey gibi sizi rahatlatan ve kendinizi ifade etmenizi sağlayan bir şey olmalı. Her şeyden önce, müziği keşfeden küçük çocukların ebeveynlerine şunu söylüyorum, ellerine aldıkları ilk enstrümanı çalabileceklerini düşünmeyin. İkinci, üçüncü ya da benim gibi dördüncü ya da beşinci enstrüman onlar için ideal olandır belki. 10 yaşında bir kızım var ve çello çalıyor. Ve ben çello ve yaylı çalgılar hakkında hiçbir şey bilmiyorum (gülüyor). Ama kızımın bu enstrümanla bir bağ kurduğunu görebiliyorum. O yüzden ilk ve en önemli önerim önce o enstrümanı bulun, sonra gerisi geliyor.
Peki müziğin çocukların gelişimindeki rolü için neler söylemek istersiniz?
İnanılmaz önemli bir rolü var. Sporun çok önemli olduğu söylenir hep, müzik de en az onun kadar mühim. Müziğin sunabileceği başka imkanlar da var. Bazen dünyanın dört bir yanındaki okullarda atölye çalışmaları yapıyorum ve bir çocuğun alkışları kabul etmesini sağlamak için 20 dakika uğraşıyorum. Çünkü hep çok utangaç oluyorlar. Eğer kendimize güvenebilir ve alkışları kabul edebilirsek, bunu tüm hayatımız boyunca devam ettirebiliriz. Biri size sınavdaki başarınız ya da okuduğunuz şiirin için aferin derse, performans sergilemeyi öğrenirsiniz. Yaratıcılığınızla gurur duyarsınız, yaratıcılığınızın sınırlarını genişletirsiniz. Bu da insanların kendilerine güvenmelerini sağlar. Müziğin getirdiği çok şey var, özellikle de eğitimde. Bunu kaçırmamız adaletsizlik olur. Mesele birinin süper star olması değil. Müzik sayesinde sunum becerisine, empatiye ve anlayışa sahip olursunuz. Müzik öğrenmenin beraberinde getirdiği pek çok şey var.
Son senelerde özellikle müzik ve eğlence sektöründe kadınların daha fazla yer aldığını görüyoruz. Bu durum ödül törenlerine de yansıyor. Bu pozitif değişimi siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadınların çok uzun zamandır gereken ilgiyi görmediklerini anladığımız özel bir dönemden geçiyoruz. Kadınlar uzun bir süre boyunca takdir edilmedi ve ilgi odağı olmadı. Şimdi kadınların zamanı. Artık kadınlar için de hayatlarında denge kurmak daha kolay. Benim 10 yaşında ve 4 yaşında iki çocuğum var. Onlarla turneye çıkabiliyorum. Hem kariyer yapıp hem anne olmak ya da birden fazla kariyere sahip olmak hayatı çok daha kolaylaştırıyor. Umarım bu böyle devam eder.
Müziğin dijital dünyadaki ilerleyişini nasıl değerlendiriyorsunuz? Fiziksel üretim plakla yeniden hayat buldu. Bir yandan da sosyal medyada büyümek ve TikTok gerçeği var. Bu durum sizin müziğinizi nasıl etkiliyor?
Gerçekten ilginç bir zaman! Bağımsız bir sanatçı olarak düşününce sadece fiziksel müziğin ön planda olduğu zamanlarda, ancak belirli yerlerde olabiliyordum. Beni dinlemek isteyenler ancak gidip albümümü satın alabilirlerse beni dinleyebiliyordu. Şimdi insanların müziğe ulaşması çok kolay. Henüz gelirden bahsetmiyorum! Fiziksel olarak bir yere gitmesem de müziğimin bir ülkede ya da şehirde dinlendiğini bilmek çok özel bir durum. Sosyal medya sayesinde dinleyicilerimle nerede olurlarsa olsunlar iletişime geçebiliyorum. Bu yüzden bir girişimci olarak bunu pazarlama için kullanmak benim için çok önemli. Sonra onlara performans sergilemek için söz konusu yere gitmem gerekiyor. Benimle şahsen tanışmaları, tişört ve diğer ürünleri satın almaları için. Yani bir bakıma ‘streaming’ dinleyici kitlemi büyütmeme yardımcı oldu. Bir sanatçı olarak, gelirin nereden geldiği konusunda büyük resme bakmak önemli. Turnelerden mi geliyor? Ticari satışlardan mı geliyor? Sosyal medyadan mı geliyor? Sanırım eninde sonunda bu denge değişecek. Daha çok kazandığımız yere doğru yöneleceğiz. Ama ben hâlâ üyelikli bir müzik dinleme modelinde sınırsız müzik dinleyebilmenin sanatçıya maddi olarak nasıl döndüğünü hesaplayamıyorum, daha doğrusu o geliri görmekte zorlanıyorum. Ama artık teknolojik bir dünyada yaşıyoruz, buna da adapte oluyoruz.
Röportaj için hazırlanırken İngiltere’de 200’den fazla ilkokulda BBC ile ‘Bring The Noise’ adlı bir projeye imza attığınızı görüp büyülendim. Çocukların bu denli müziğin içinde olmasına gerçekten imrendim. Projenin sonuçları nasıl oldu?
Okullarda müzik olması gerçekten çok önemli. Aynı zamanda yeterli kaynaklara sahip olmamız da önemli. Yani her çocuğun bir müzik aletine erişimi olmayabilir, ancak bir öğretmen müzik öğretmeye yardımcı olacak kaynaklara erişebilirse, en azından başlangıç için bir şey elde etmiş olur. ‘Bring The Noise’ ülkenin dört bir yanındaki okulların müzik öğretebilmesi için bu kaynağı oluşturuyordu. Benim için bu sonuç bile hepsinden değerli.
Enerjiniz çok yüksek. Bu röportajı keşke herkes canlı izleyebilse. Her zaman böyle misiniz?
Bunu pek çok kişiden duyuyorum (gülüyor). Sanırım insanlara neşe ve eğlence sunmayı seçiyorum. Onlarla iletişim kurabilmenin yolunun bu neşe ve bahsettiğiniz enerjiden geçtiğini fark ettim. Konserlerde bazen izleyicilerimi gözlemliyorum. Kimi izleyicim yoğun ve yorucu bir günün sonunda konserime gelmiş ya da birisinin vasıtasıyla getirilmiş olabiliyor. Tek hedefim onların o gece o konserden mutlu ayrılmalarını sağlamak. Bu sayede enerji topluyorum. Mesela bak şimdi senle konuşurken bana gülümsüyorsun, bu bana enerji olarak yansıyor. Bence en iyi yol bardağın hep dolu tarafını görmek.
Peki saksafonla en çok hangi şarkıyı çaldığınızda kendinizi daha mutlu hissediyorsunuz?
Canlı performansların hepsi beni mutlu ediyor. Stüdyo kaydını bir kenara bırakırsak canlı çalmak, grubumun benimle birlikte olması ve doğaçlama yapmak en sevdiğim şeyler. Zor bir gün geçirdiysem veya o gün kötü bir haber aldıysam, sahnede grubumla birlikte olmak bana her zaman iyi geliyor. Buna dair bir anım var. Daha önce hiç anlatmadığım bir şey anlatacağım. Almanya’da turnedeydik. Sanırım 20.000 kişilik bir kalabalık vardı karşımızda. Konsere çıkmadan önce büyükannemin vefat ettiğini öğrendim. Almanya’da arka arkaya 18 konserlik büyük bir turnedeydik. Maalesef bu haberi alınca eve dönemedim. Tek düşündüğüm çok üzülsem de sahneye çıkmam gerektiğiydi. Sahnede ilk kez ağladım, o geceyi hiç unutmuyorum. Mutlu da olsanız, üzgün de olsanız müzik hep oradadır. Benim için her şey doğaçlama olduğundan her seferinde bunu müziğimin içine koyuyorum.
Geldik en sevilen soruya. Şarkılarınızdan birini ya da birkaçını seçmenizi istesek, hangilerini seçerdiniz?
Zor bir soru (gülüyor). ‘Love Politics War’ albümümde ‘Dream Dream Repeat’ diye bir şarkım var. Benim için bu şarkı tamamen inançla ve kendine inanmakla ilgili. Bu şarkıyı her çaldığımızda dinleyicilere bir hayalleri olması gerektiğini, kendilerine inanmaları gerektiğini, kim ne derse desin gidip onu elde etmek için uğraşmaları gerektiğini söylüyorum. Ama aynı zamanda kendime de söylüyorum (gülüyor). Her çaldığımızda inanılmaz bir motivasyon yaratıyor. Her şeyi yapabileceğinizi hissettiriyor. Bir de yeni bir şarkımız var. Henüz dört beş kere çaldık. İsmi ‘Kicking The Door Down’. İnsanlar size bir şey hakkında olmaz diyorsa ya da konuya negatif yaklaşıyorsa o bariyerleri yıkmak lazım. Şarkı bunu anlatıyor. Enerjisine bayılıyorum. İstanbul’da da çalacağız!
Sahnede olmaktan bu kadar keyif alan birinin eminim sahneye dair harika anıları da vardır. Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Olmaz mı! Bir tanesini asla unutamıyorum. Londra’da ‘Reggae Love Songs’ adında bir konser verdim. Hayatta en sevdiğim sanatçı Bob Marley’dir. Bu bahsettiğim konserde oğlu Kulian Marley konuk sanatçı olarak sahnede bana eşlik etti. Sahnedeyken bir an Bob Marley’yi gördüğüme yemin edebilirim. Gerçekten çok hoş bir andı, asla unutamıyorum o hissi.
2023’teki Commonweath Service programında Kral Charles’ın istediği şarkıyı çalmanızı da konuşmamız lazım! Bu nasıl bir heyecandı sizin için? Bize o günü anlatır mısınız?
Saraydan adıma özel bir mektup geldi. Bu bir performans daveti mektubuydu. İlk açtığınızda, ‘Tanrım ne çalacağım?’ diye düşünüyorsunuz. Ağırbaşlı bir repertuvar hazırlarım diye düşünerek onlara bu şekilde döndüm. Saraydan gelen yanıt beni şok etti. Kral Charles Bob Marley’nin ‘Is It Love’ parçasını çaldığımı duymuş, özellikle bunu istiyormuş! Ne diyeceğimi bilemedim, büyük bir mutluluktu benim için. Her zaman çaldığımız bir parçayı seslendirecektim ve Jamaika’yı temsil edecektim, bundan daha büyük bir gurur olabilir mi? Çok keyif aldım. Sonradan Kral Charles’ın teşekkürünü de aldım, hayatım boyunca unutamayacağım bir gündü.
Temmuz ayında İstanbul’da sahne alacaksınız. Bize neler söylemek istersiniz konser öncesinde?
Büyük bir heyecan! Son zamanlarda çok fazla turneye çıktık, ekiple gerçekten kaynaşmış durumdayız. Yaz programı için sabırsızlanıyorum. Yeni albümden daha önce pek çalmadığımız birkaç şarkı da çalacağız. İstanbul’daki kitlenin nasıl tepki vereceğini çok merak ediyorum! Son olarak Londra’ya yolu düşenler için bir haberim var. Soul Mama adlı bir restoranım ve canlı müzik mekanım var, herkesi beklerim!
10 Temmuz’da 31. İstanbul Caz Festivali kapsamında 21.00’da Sultan Park – Swissôtel The Bosphorus’ta sahne alacak.