Modellik kariyerinizden müziğe geçtiniz. Bu geçişi motive eden neydi ve modellik deneyiminiz müzik kariyerinizde nasıl etkiler yarattı?
Modellik deneyimim, müziğimi şu anlamda etkiledi: Hayatımda ne istemediğimi bana öğretti. Bunun çok önemli bir öğrenme süreci olduğunu düşünüyorum. Kendimi nasıl sunacağımı kendim belirlemek istemem gerektiğine dair bir perspektif kazandırdı. Başkalarının bedenimi ve imajımı kendi sanatı için kullanmasını sevmiyorum. Kendi sanatımı kendim ifade etmek istiyorum ve modellere büyük saygım var. Bu kariyerden geçimini sağlamak için çok güçlü bir kişiliğe sahip olunması gerektiğini düşünüyorum. Ancak benim için doğru olan bu değildi. Bu süreç, kendimi güçlendirmeme ve kendi tarzımla bir şeyler ifade edebilmeye daha da fazla gurur duymama yardımcı oldu; çünkü bu anlamda tamamen güçsüz hissetmenin ne demek olduğunu biliyorum.
Çocukluğunuzun Montreal’de geçtiğini okumuştum, yaşadığınız şehirdeki yerel müzik sahnesi sanatsal gelişiminizi nasıl şekillendirdi?
Montreal'de büyümek sanatsal gelişimimde büyük bir etkiye sahip oldu çünkü Montreal son derece yaratıcı bir yer. Indie rock sahnesine baktığınızda, Arcade Fire, The Stills gibi inanılmaz gruplarla büyüdüm. Ayrıca Daniel Bélanger veya Ariane Moffat gibi şarkıcı-söz yazarlarına hayranlık duydum. İngilizce ile Fransızca projeler arasında zengin bir kültürel çatışma var. Indie sahnesi, daha çok şarkıcı-söz yazarı tarzındaki müzikler... Yani, bir sürü farklı şey var. Müzik dışında da etkileyici doğa manzaraları, harika yemekler, inanılmaz bir teknoloji sahnesi ve kültürel ortam var. Şehir küçük olduğu için burada başarılı olmanın imkansız olmadığını hissettiriyor. Montreal’de büyümek bana öz güven verdi çünkü hayranlık duyduğum projeler, benim için erişilmez bir şey gibi görünmüyordu. Montreal’de yaşamak bence hayatta istediğiniz yolda ilerlemekle alakalı yakınlık kurabilme ve yapabilme cesareti çok tanıdık bir his yaratıyor.
2013’te 'La Voix' programına katılmanız sizi kamuoyunun gözünde de bilinir hale getirdi. Bu deneyim kariyerinizin yönünü ve sanatsal seçimlerinizi nasıl etkiledi?
Bir reality şovda yer almak, yolculuğumda önemliydi çünkü insanların müziğimi duymak istediğini gösterdi. Daha önce böyle bir doğrulamaya sahip değildim. Ailem ve arkadaşlarım sesimi seviyordu, ama başka birinin de beni duymak istediğini bilmiyordum. Bu deneyim, benim için insanlara anlatmak istediklerimi ifade etme cesareti verdi.
Son albümünüz '99 Nights' çeşitli yaratıcı dünyalardan ve kişisel bölümlerden bir yolculuk olarak tanımlanıyor. Bu albümün ilham kaynağını neydi?
‘99 Nights’ın ana ilham kaynağı, o dönemde hayatımın genel anlamda biraz tatlı ve acı yönlerini hissetmemdi. Albümü yazarken, hayatımın birçok alanında bir yol ayrımındaydım. Müzik açısından keşfetmek istiyordum. Farklı türleri merak ediyordum. Bu yüzden albümde, önemli olan ve biraz daha nostaljik olan derin temalar ile daha hafif, neşeli sesler arasında bir çatışma var. Bu benim ana ilham kaynağımdı.
Albüm, farklı disiplinlerden sanatçılarla iş birlikleri içeriyor. Bu ortaklıklar nasıl ortaya çıktı?
Bu iş birlikleri albümde büyük bir etkiye sahip. ‘99 Nights’, benim ve ilham kaynaklarımın bir yansıması olmasının yanı sıra, albüme katkıda bulunan herkesin de bir parçasını taşıyor. Patrick Watson gibi. Kendisi şu anda hayatımda büyük bir iş birliği yaptığım biri, ‘Next to You’yu birlikte yazdık. O, bana şarkı yazımına tamamen yeni bir yaklaşım öğretti. Jason bana bu albümde destek olan bir diğer müzisyen, rap ve punk rock etkileri olan biri ve beni daha önce tanımadığım tonlarca müzikle tanıştırdı. Tüm bu iş birlikleri, bir şarkının önemli bir parçası ya da neredeyse algılanamaz bir detay olsa da, albüme özel bir şey kattı.
‘Confetti' ve 'Jim Carrey' gibi şarkılar içe dönüklük ve özgünlük temalarını işliyor. Bu anlatılar için size ne ilham verdi?
Ben bir içe dönük ve kendine sürekli sorular soran biriyim. Her zaman bir şeyleri yeniden değerlendiriyorum. Her zaman kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Hayatta pek de rahat bir insan değilim. Her şeyi sürekli olarak fazlasıyla düşünüyorum. Bu şarkılar, içimde her zaman var olan duygulardan kaynaklanıyor.
Geçen Mayıs’ta 'A Week In Nashville' adlı bir EP yayınladınız. Nashville'e gitme ve Gabe Simon ile Tofer Brown’la iş birliği yapma kararını nasıl aldınız?
Nashville, her zaman orada yazmak ve müzik üretmek istediğim çok özel bir yerdi. İlk kez yaklaşık bir buçuk yıl önce Nashville'e gittim ve birkaç şarkı yazma seansı yaptım. Oraya ve özellikle şarkı yazarları ile sanatçılar arasındaki dinamiklere aşık oldum. İş birliğine açık bir yer. Tüm şarkı yazarları ve yapımcılar birbirini yüceltmek istiyor. Müziğe gerçekçi ve köklü bir yaklaşımları var. O yaklaşıma bayıldım. Topher ve Gabe Simon ile çok iyi anlaştım. Birkaç ay sonra geri dönüp onlarla bir EP yapmaya karar verdim. Bu çok doğal bir iş birliği oldu ve benim için çok önemli olan, yeni hikâye anlatım yollarını keşfeden şarkılar ortaya çıktı. Dinleyicilerimle bu EP’yi paylaştığım için inanılmaz mutluyum!
Performanslarınız duygusal derinliğiyle tanınıyor. Canlı performanslarda seyirciyle içten bir bağ kurmayı nasıl başarıyorsunuz?
Sahneye her zaman %110’umla çıkmaya çalışıyorum. Kariyerimin performans kısmını hem beni iyi hissettiren bir şey olarak görüyorum, hem de seyirciyle paylaşım anı olarak. Aslında konser benimle ilgili değil. Seyirciyle ilgili ve onlara sunabileceğim şeyle ilgili. İnsanlar bilet alıp oraya geliyorlar ve bu büyük bir şey. Bunu ciddiye alıyorum ve her zaman seyirciye özel bir şey vermek istiyorum. Performansı böyle algılıyorum. Bazen keşke seyirci sahnede benimle olabilse, şovun benim için ne kadar güzel olduğunu görebilse diyorum.
Geçtiğimiz sene İstanbul’da sahne aldınız. Türk seyircisini nasıl buldunuz ve hissettiğiniz duyguları sizden öğrenmek isteriz?
Türk seyircisini çok seviyorum. İstanbul’da harika zaman geçirdim, gerçekten. Turdaki en önemli anlardan biri ve her seferinde geri dönmeyi dört gözle bekliyorum. Bu konserimizi gerçekten iple çekiyorum!
Son gelişinizde İstanbul’u gezmeye fırsat bulabildiniz mi?
İstanbul’da gezmeye vakit buldum ve bir sürü restorana gittim. Türk kahvesine, Türk kahvaltısına aşık oldum. Hava çok yağmurluydu, ama yine de gezmek harikaydı. Yağmurda yürüyüp farklı yerleri ziyaret etmekten çok mutlu oldum. Arkadaşlarıma burada vakit geçirmeleri gerektiğini söylüyorum. Gerçekten ziyaret ettiğim en özel şehirlerden biri.
Şu anda üzerinde çalıştığınız yeni projeler veya iş birlikleri var mı?
Yeni projeler ve iş birlikleri üzerinde çalışıyorum, ancak henüz kesinleşen bir şey yok, bu yüzden bir şey söyleyemem. Ama çok heyecanlandığım yeni müzikler üzerinde çalışıyorum (gülüyor).
‘Big Boy’dan ‘99 Nights’a olan yolculuğunuzu düşündüğünüzde, müziğiniz ve kişisel kimliğiniz yıllar içinde nasıl evrildi?
Müzikal olarak pek çok farklı şeyi keşfettim ve bu da birçok yönden evrim geçirmeme yardımcı oldu. Ama hâlâ, Big Boy'u yazarken olduğu gibi, ilişkiler, aşk ve bizi birbirimize bağlayan şeyler hakkında konuşmayı seviyorum. İlişkilerin ardındaki gizemler, tüm şarkılarımın ana ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Big Boy’a baktığımda, müzik yazmaya ilk başladığımda veya en azından ilk şarkımı çıkardığımda da bu böyleydi. Pek çok yönden geliştim. Yüzlerce, yüzlerce şovdan sonra daha iyi bir performansçı oldum. Daha iyi bir şarkı yazarıyım. Hâlâ her gün gelişiyorum, ama müziğimde daha özgüvenliyim. Bu, bir kadın ve sanatçı olarak kim olduğumun bir evrimi. Ama yine de ilk yazdığım şarkılara çok bağlı hissediyorum.
Yoğun bir kariyer ile kişisel hayatı dengelemek zor olabilir. Bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? Sizi ne ayakta tutuyor?
Çok yakın arkadaş çevrem beni ayakta tutuyor. Ailem ve arkadaşlarıma çok yakınım ve çoğu arkadaşım müzik yapmadan önce tanıştığım insanlar. Bu, bana kim olduğumu hatırlatıyor ve bugünkü hayatımın hiçbir yönü var olmadan önce beni tanıyan birçok insanın olduğunu bilmemi sağlıyor. Dolayısıyla, arkadaşlarımı çok yakın tutuyorum. Çok fazla arkadaşım yok. Küçük ama güvenilir bir çevrem var ve eğer kafayı sıyırıyorsam, bana söyleyeceklerine inanıyorum.
Kendi sanatsal yollarını keşfeden genç müzisyenlere ne tavsiye edersiniz?
Sabırlı olmalarını ve kendilerine zaman vermelerini öneririm. Bu gerçekten bir koşu değil, bir maraton. İlk şarkılarımı çıkarmadan önce çok zaman harcadığım için minnettarım, çünkü geriye dönüp baktığımda ilk yazdığım şeyleri gerçekten seviyorum. Müzik yapmaya ilk başladığımda, birçok insan acele etmem gerektiğini ve birinin yerimi alacağını söylüyordu. Ama özel bir şey sunacak ve söyleyecek bir şeyiniz varsa, insanlar bunu her zaman duymaya hazır olacak. Bu yüzden zamanınızı ayırın ve yayınladığınız şeyin gerçekten size ait olduğunu hissettiğinizden emin olun.
Charlotte Cardin, 21 Kasım Volkswagen Arena, 19.30, 700-2.500 TL