Yazar ve yönetmen Tayfun Pirselimoğlu ‘Kerr’ romanını beyaz perdeye uyarladı. 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ve 41. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödüllerini kazanan Pirselimoğlu, romanı nasıl filme dönüştürdüğünü anlattı.
‘Kerr’ romanınızı sinemaya uyarlamaya nasıl karar verdiniz?
Bir roman yazarken tahayyülüm onu bir film olarak da şekillendiriyor. Yönetmen olmanın bir tuhaflığı mıdır bilemiyorum. Nihayetinde o roman, o hikaye kendi içerisinde bir senaryo olarak beliriyor ve yegane izleyicisi olduğum bir film olarak zihnimde akıyor. Diğerlerinde de böyle olmuştu, ‘Kerr’de de öyle oldu. Sonrasında bunun gerçek bir film olma kararı nasıl belirdi bilemiyorum. Her fikrin bir demlenme süresi var. Kafamın içerisinde dönüp dururken film haline dönüşme zamanı gelmiş olmalı. Aslında film birebir romanın uyarlaması da değil; büyük ölçüde bu kitaba dayalı olsa da ondan yola çıkarak yazdığım başka hikayelerimden de beslenen bir senaryoyu takip ediyor.
Kendi romanınızı beyaz perdeye uyarlamanın ne gibi zorlukları vardı? Bizzat yazdığınız bir senaryoyu temel alan bir film çekmeye kıyasla ne gibi farkları oldu?
Evet, bunda bazı farklılıklar var gerçekten. Edebiyat adına onun yayıldığı çağrışımlarla, alegorilerle genişleyen büyük bir alandan söz ediyoruz. Bunun görselliğe dönüşmesi sadece bir hikayenin akışını takip etmek anlamına gelmiyor. Engebeler, çıkmaz sokaklar, yanlış rotalar barındırıyor. Dikkat etmek lazım. Hem kitabın yazarı hem de filmin yönetmeni olmak vazgeçişler ve yeni kabuller gerektiriyor. Bir elinizi tutan diğer eliniz olabilir. Yine de çok zahmetli oldu diyemem. Bu biraz da daha önce sözünü ettiğim ‘kendi filmini izleme’ sürecinden ötürü böyle. O filmi başkalarının da izleyeceği bir hale koyma meselesi.
Başrolde izlediğimiz Erdem Şenocak ile çalışmaya nasıl karar verdiniz?
Yine yazarken çalışan tahayyül noktasına geleceğim; yüzler romanlarda olduğundan çok daha kuvvetli bir biçimde senaryoyu kaleme alırken beliriyor. Lakin her nedense bu seferinde, ‘Kerr’ konusunda o yüz çok bulanıktı. İçine düştüğü ‘saçmanın’ karşılığı olacak suret konusunda zihnimde çok gelgitler oldu. Nihayetinde Erdem Şenocak’ta karar kıldım ki bunun çok isabetli olduğu aşikar. Can’ın çaresiz ve giderek büyüyen huzursuzluğunu çok doğru biçimde aktardığını düşünüyorum.
Romanı yazarken filmini çekme düşünceniz ya da hayaliniz var mıydı?
Hemen her yazdığımla alakalı böyle bir fikre kapılıyorum diyebilirim. Ancak bunların küçük bir kısmının gerçekleşme ihtimali var. ‘Kerr’ bunlardan biriydi.
Senaryoyu yazarken romandaki olayların akışında değişiklikler yapmanız gerekti mi?
Sözünü ettim; ‘Kerr’ filmi tamamen romanın karşılığı değil. Ondan çıkarttığım, başka hikayelerimden eklediğim ögeler oldu. Romanın filme dönüşmesi böylesine bir başka serüven aslında; bir yapbozu başka bir şekilde oluşturmak.
Romanlardan uyarlanan filmler arasında beğendikleriniz hangileri? Bu filmler sizi hangi yönleriyle etkiledi?
‘Dövüş Kulübü’ (David Fincher), ‘Carol’ (Todd Haynes), ‘Julia’ (Fred Zinnemann), ‘Arzunun O Belirsiz Nesnesi’ (Luis Buñuel) ve daha birçokları sayılabilir. Bunlar daha önce sözünü ettiğim gibi romanlardan, romanların bir bölümünden yönetmenlerin kendi dünyalarında yeniden kurdukları eserler. Lakin hepsi bir yana, ‘Kıyamet’i (Apocalypse Now) özel bir yere koyuyorum. Zamanında Orson Welles’in çekmek istediği, Conrad’ın ‘Karanlığın Yüreği’ nuvelini Coppola hayranlık verici bir şekilde, Conrad’dan daha farklı cehennemi bir atmosfer yaratarak filme geçirmişti. Benim için çok özel.
Roman uyarlamalarını izleyicilere beğendirmek zordur denir. Kitabı okumuş olanlar filmle bağ kurmakta zorlanabilirler kimi zaman. Kitabın yazarı ve yönetmeni ‘Kerr’de olduğu gibi aynıysa, bu durumun önüne geçmek mümkün olabilir mi sizce?
Aslında bu izleyicinin filmi belli bir ön kabulle seyretmesi ile alakalı bir durum. Okuyucu olarak tahayyülünde yarattığı ile izlediği arasındaki farkın meydana getirdiği bir tatmin ya da tatminsizlik hali. Tatminsizlik durumunda suçlanacak failin yönetmen olması hiç de anlaşılmaz değil. Yazar ve yönetmenin aynı olması faili biraz bulanık hale getiriyor galiba!
‘Kerr’in yapım sürecinde nelerden beslendiniz ve ilham aldınız?
Kitabın yazarı, filmin yönetmeni olunca böyle bir soruya cevap vermek de zorlaşıyor. Her filmin kendi macerası var; çok zaman önce başlıyor ve zahmetli bir yolculuk gerektiriyor. ‘Kerr’de olan biten diğerlerinden bu anlamda pek farklı olmadı. Her filmimde mekanlar bana çok şeyi işaret edip yardım ediyor. Bunda da hikayeye farklı şekilde dahil olan mekanlarla hasbihal ettim diyebilirim.
Önümüzdeki dönem için gündeminizde ne gibi projeler var?
Yeni bir film projemiz var; ‘İdea’. Onu önümüzdeki sonbaharda çekmeyi planlıyoruz. Bir de sergim var. Tematik sergiler yapıyorum. Onun da adı ‘Kerr’. Her şeyin tekrar ettiğini işaret eden bir sergi.