Bizim memleketin belki de en sıkı sinefili, Boğaziçi kampüsünün ‘sinemayı seven adamı’ Mithat Alam binlerce filmden oluşan engin hafızasını yanına alarak başka diyarlara göç etti. Onun sinema sevdası bulaştırdığı insanlar, sinemadan yaşama doğru yeni ufuklar açma ekolünü devam ettirecek.
Yolunuz bir şekilde Boğaziçi Üniversitesi’yle ya da sinema sektörüyle kesişmişse, Mithat Alam Film Merkezi’ni muhakkak duymuşsunuzdur. Müdavimlerinin dilinde ‘Merkez’dir buranın adı, tam 17 yıldır kampüsün merkezinden şehre doğru sinemasal bir enerji yayar. Pek çok insanı Fransız Yeni Dalgası’ndan Tayvan sinemasına geniş bir yelpazeyle tanıştırıp, onlarda sinemaya dair yepyeni ufuklar açan bir tür sinematek burası. Emin Alper, Seyfi Teoman ve Zeynep Dadak gibi pek çok genç yönetmenin kariyerlerinin önemli duraklarından biri. 2000 sonrası sinemamıza hem film eleştirmenleri hem de senaristler, yönetmenler, kurgucular yetiştiren kendine has bir okul...
Cem Yılmaz ve Mithat Alam, Boğaziçi Üniversitesi'nin 150. yıl etkinliklerinde (2013)
Burayı tekdüze bir gösterim salonu olmaktan çıkaran şey, bizzat Merkez’in kurucusu Mithat Alam’ın coşkun mizacı ve kendi sinema sevdasını başkalarına aşılama arzusudur en başta. Mithat Bey’in klasik hoca-öğrenci hiyerarşisini kıran, sizi bir dost sohbetine davet eder gibi film analizinin içine dahil eden dersleri, onun bu kişiliğinin yansımasıydı. Bildiğimiz anlamda bir ders değildi bunlar. Sınav ya da kürsüden bize seslenen bir hoca yoktu. Yuvarlaklar halinde oturulup, sohbetin gittiği yere kadar filmlere dair her türlü incelikten bahsedilirdi. Merkez’in namını kulaktan kulağa taşıyan, Mithat Bey’in, bu uzun sohbetlerde hiç çaktırmadan hayatına tesir ettiği insanlardır.
“Ben bir sinema misyoneriyim derdi Mithat Bey.”
Kendisini makaraya alıp, “Ben bir sinema misyoneriyim,” derdi Mithat Bey. Gerçekten de, en ufak bir yetenek parıltısı gördüğünde peşini bırakmaz, o insanı alıp, tabiri caizse yoğurmak için tüm hayat enerjisini kullanırdı. O insanla beraber film izlemeyi bir ritüel haline getirir, o ritüeli de onun yaşamına nüfuz etmek, onu tüm varlığıyla tanımak için bir aracı olarak kullanırdı. Bu yüzdendir ki onunla dost olanlar hiçbir zaman hayatlarından çıkaramazlar Mithat Bey’i. Henüz bir kısa filmciyken keşfettiği Seyfi Teoman’la olan ilişkisi buna en iyi örneklerden biri belki de. Seyfi Teoman, yıllarca Merkez’in odalarında dinlediği film analizleriyle, izlediği Edward Yang filmleriyle kendi sinema zevkini şekillendirmiş, ilk kamerasını Merkez’den ödünç almış, yazdığı ilk uzun metraj senaryosunu Mithat Bey’e okutmuştu. Dört yıl önce Seyfi’yi bir kazada kaybettiğimizde, onun anısına yapılan törende Mithat Bey’in bir oğlunu kaybetmişçesine gözlerini yere indirdiği sahneyi unutmak o yüzden zor.
Mithat Alam hafta sonlarını öğrencileriyle beraber evinde film izleyip sohbet etmeye ayırırdı
Ne var ki Mithat Bey böyle sahneleri çabucak zihnimizden kovmamızı isterdi. Onunla ilgili bir şey anlatırken mizahı elden bırakırsanız size bozulurdu. Her şeyi dalgaya alırdı Mithat Bey. Henüz hayattayken kendi ismini bir binaya vermesini kibirli bulanlarla bu konu üzerine sohbet ederek sizi gülücüklere boğabilirdi mesela. Sürekli bir hınzırlık peşindeydi. Hararetli bir şekilde bir filmi tartıştığınızda, konu çıkmaza girerse, hiçbir zaman gerginliğe mahal vermez, olayı hemen şakaya vururdu. Kişisel anekdotlar anlatmaya başlayarak, tartışılan sahneyi yaşama dair gösterişsiz bir derse dönüştürürdü.
Mithat Bey’in anekdotları hiç tükenmezdi. Bu nükteli anılar, artık kitaplarda ve filmlerde kalmış bir tür bilgelik barındırırdı çoğunlukla. Belki bu yüzdendir ki, Reha Erdem ve Tayfun Pirselimoğlu gibi pek çok usta yönetmen, hastalığının son demlerinde bile, filmler ve yaşam hakkında sohbet etmek üzere onunla buluşurlardı. İlham verici biriydi Mithat Bey. Böyle insanlara her zamankinden de çok ihtiyacımız olan şu günlerde onu kaybettiğimizi düşünmek hiç istemeyiz. Onun yaşamı süresince kurduğu derin bağların, sinema tarihinden pek az insanın önemsediği filmlere, sahnelere, duygulara verdiği önemin, bir şekilde nesilden nesle sirayet edeceğine eminiz.